ZTK 09/10 -- Gün 1

Manisaspor: 2 - Beşiktaş: 1

Tatildeyiz!!

Karikatür #2

Beşiktaş Taraftarı #7

TSL 09/10 -- 17. Hafta

Beşiktaş: 2 - Bursaspor: 3

21.10 - 21.50: Haftanın en güzel, haftanın en boktan 10 dakikası bir arada, 20 dakika arayla.
Dipnot: Oradaydım.

Biliyordum, Biliyordum #2

Bu sorunun futbol hafızası gerektirecek bir yanı yoktu fakat sonunda yine bilet geldiği için aynı başlığı atayım dedim. Hasılı bugün de stattayız. İnönü Stadı'nı bilenler için söylüyorum deniz tarafındaki kalenin arkasındayız.

Bugün Farkettim ki...


... hakikaten gözden ırak olan gönülden de ırak oluyormuş.

TSL 09/10 -- 16. Hafta

Manisaspor: 1 - Beşiktaş: 1

Üstüste 2. beraberlik. Bu seri de 7 maç sürmez inşallah.

İki Dil Bir Bavul

İlk görevini doğuda bir köy okulunda yapan bir öğretmenin ilk senesinde başından geçenleri anlatan bir film. Aslında bakıldığında ne giriş ve gelişmeden sonra sonucun gelmemesiyle film sıfatını, ne de senaryolanmış bölümleriyle belgesel sıfatını tam anlamıyla taşıyor. Kurgulanmış belgesel gibi bir sınıf varsa sinema dünyasında bu film ona güzel bir örnektir.

Kısaca bahsedersek yeni mezun bir öğretmenin ilk görevini yapmak üzere geldiği bir doğu köyünde yaşadığı zorlukları anlatıyor. Filmin temelinde filme adını da veren dil sorunu var. Bir çoğu Türkçe bilmeyen öğrencilerle Kürtçe bilmeyen bir öğretmenin eğitim serüveni anlatılıyor. Temeli dil sorunu olmasının yanında eğitim yolundaki tek sorun dil değil elbette. Kızların okula gitmemesi, araç-gereç sıkıntısı vs. gibi sorunlara da eğilmiş film. Profesyonel bir oyuncu yok filmde. Öğretmen rolünde filmdeki gerçeği yaşamış bir öğretmen var. Öğrenciler köyün çocukları. Filmin yıldızı ise Zülküf, kendi deyimiyle Zılkif. Gidilesi görülesi bir film. Gerçi ben 3. haftasında tek tük salonlarda bulabildiğime göre şimdiye çoktan kalkmıştır. Dvd'si çıkacak mı bilmiyorum ama bir şekilde mutlaka izleyin derim.

Kendimce hayat, ülke, dünya üzerine bir şeyler düşünmeye başladığımdan beri şu ülke için savunduğum bir düşünce var. Bu ülkenin ekonomi, toplum, eğitim gibi bir çok alanda sorunları varsa hepsinin ayrı ayrı sebepleri olsa da, her sorunun temelinde olan tek bir sebep var: Ülkenin doğusu ve batısı arasında her alanda oluşmuş muazzam fark. İşte bu film o farkı bir kez daha tokat gibi suratınıza çarpıyor. Kolejleri falan geçtim bir İstanbul'un ortalama semtlerinden bir okulu, bir de tamamen gerçek olduğunu bildiğiniz bu filmdeki okulu gözlerinizde canlandırıyorsunuz. Hani bazı şeyleri bilmesine rağmen somut bir şey olmadıkça dikkate almaz ya insan. İşte bu film aslında bildiğimiz o aradaki farkı düşüncelerinizden çıkarıp gözle görülebilir bir hale indirgiyor. Sırf bunun için bile başarılı ve izlenilesi bir film.

UCL 09/10 -- Day 6

Beşiktaş: 1 - CSKA Moskova: 2

Bir avrupa macerasının daha sonuna geldik. Seneye görüşmek üzere.
Dipnot: Oradaydım

Yenilsen de yensen de biz hep geleceğiz
Çok seviyoruz seni biz hep seveceğiz
Ooooooooo karakartal

Biliyordum, Biliyordum

Biliyordum ulan. Futbol hafızamın bir gün işe yarayacağını biliyordum.


p.s : Dost meclislerinde yapılan futbol sohbetlerinde kullanıldığında bünyede oluşturduğu hazları tenzih ediyorum tabi.

Bobiler - İsviçre Minare Yasağı

Herşeyin başlangıcı...

Eğer bir konunun içinde İtalya'nın adı geçiyorsa konu ne olursa olsun döner bir bakarım zaten. Eh konu sinema olup, hazır yapacak da bir şey yokken gittim bugün. İki film ard arda yaptım. İlk film hoştu baya. İkinci film sıkıcıydı ama. Tabi onlardan önceki Bornova Bornova'yı da sayarsak ard arda üçüncü filmin baymasından da olmuş olabilir. Fakat şu an düşündüm de hakkaten sıkıcıydı yahu.

10 farklı filmin 1 hafta boyunca ücretsiz izlenebileceği, İstiklal'de Alkazar sinemasında düzenlenen bir organizasyon. Bazılarında yönetmenleri de geliyor. Filmlerden sonra söyleşiler düzenleniyor. Programın tamamı şurada. Denk getirebilirsem birkaç film daha izleyesim var. Fahri bir karadenizli olarak Mar Nero'yu izleyesim var misal. Özgürlük, Güzel İnsanlar gibi isimleri çeken filmler de var. Netten biraz araştırıp beğenilenlere gitmek lazım. Aslında sırf italyanca konuşmaları dinlemek için bile herhangi bir filme gidilebilir.

TSL 09/10 -- 15. Hafta

Beşiktaş: 0 - Diyarbakırspor: 0

Başladığı gibi...

Z Raporu - Kasım '09

  • Hiç şüphesiz son 15-20 ayımın en mükemmeliydi 2009 Kasım'ı. Sonbahar da en az sevdiğim,hatta sevmediğim,mevsimdir halbuki. Göreceye dikkat tabi. Mükemmel dediysek nispi olarak.
  • Garip bir his hasıl oldu bünyede bu ay. Daha önce tatmadığım tarifsiz, garip bir his. His havuzumdan ona en yakın olarak bulabildiğim 'huzur'. Hayatımda belki her şey yolunda değil ama en azından ters yönde giden bir şeyler yok. Beşiktaş dahil.
  • İlk işimin ilk bir ayı bitti. Bir işi olunca hayatı düzene giriyor -muş- insanın. Hem iyi, hem kötü. İyi, düzensiz hayatın dağınıklığından -özellikle zihinsel- kurtuluyorsun. Kötü, düzensizliğin rahatlığını kaybediyorsun.
  • Düzenin bir kötü yanı da hayatı çok monotonlaştırıyor. 8'de evden çık. 9-6 ofis. 7'de eve gir. Tv, net vs. Bir ayda sıkıldım ya. Yeni bir meşgale arıyorum, mümkünse outdoor.
  • Yemek saatleri de düzene girdi bittabi. 9.30'da çayın yanında taç kraker'li kahvaltı. 12 'de öğle yemeği. 7'de akşam yemeği. Bir ayda iki kilo aldım yahu.

TSL 09/10 -- 14. Hafta

Sivasspor: 0 - Beşiktaş: 1

7'de 7. Zirve yürüyüşü sürüyor.
Efenim burası googledan aramayla düşenlerin dışında sayılı kişinin ziyeret ettiği bir blog. Onların da kim olduğunu şehir, browser, os kombinasyonuyla az çok tahmin edebiliyorum. Güzel de oluyor ayrıca oyun gibi birşey işte, neyse. Yalnız son zamanlarda bir arkadaş var. Kendisine burayı ziyaret ettiği için kafadan duyduğum sempati, chrome kullanması hasebiyle ikiye katlanıyor. Acayip de bir merak başladı. Kim olabilir diye tahminler yürütüyorum. Sevabına bir selam çak da bitsin bu soru işaretleri.

Moskovalı seni unuttum sanma. Senden de bir ses bekliyorum.

UCL 09/10 -- Day 5

Manchester United: 0 - Beşiktaş: 1

Tam bir Beşiktaş klasiği. Ne dengesiz bir takım bu yarabbim.

TSL 09/10 -- 13. Hafta

Beşiktaş: 3 - Fenerbahçe: 0

Neşteri Fink vurdu. Kalp naklini Bobo yaptı. Dikişi Uğur attı.
Kusursuz bir ameliyat.

Olgun Şimşek

Olgun Şimşek Bir Demet Tiyatro'dan beri izlediğim bir oyuncu. Aslında aşağı yukarı aynı zamanlara denk gelen 7 Numara'yla dikkatimi çektmişti (bkz: Tarık Arkun). Daha sonra farkettim Bir Demet Tiyatro'da da kapıcı Bahattin ve babası Almanya'da yaşayan Kudret rollerini beğenerek izlediğimi. Hatta Kudret'in bir "şayze abicim şayze" -scheisse- repliği vardır ki, hala kullanırım. Sonra Beşik Kertmesi'nde oynadı. O da hakkaten fantastik bir diziydi. Sonrasında Yazı-Tura. Mülayim tiplerden psikopatlığa geçiş orada başlamıştı. Sonra sırasıyla birbirinden psikopat rollerde yer aldığı Alacakaranlık ve Beyaz Gelincik geldi. Bu ikisini de izledim diyemem ama rollerini bilecek kadar izliyordum. Ve son olarak Kapalıçarşı'da oynuyor. Mülayim kişiliğine geri döndü. Kendisi diziyi izlemem için öncelikli sebebim. Sırf onun için Ezel'in ilk yarısını izlemiyorum yahu var mı ötesi.

Kendisinin ultra süper oyunculuğunun yanında birçok türkücüyü solda sıfır bırakacak bir sesi var. Son olarak bu haftaki bölümde söyledi bir türkü. O da dahil olmak üzere bugüne kadar dizilerde söylediği türkülerden bir demet...

10 Kasım Atatürkçülüğü

Var böyle bir şey. Birkaç gün daha bekledim acaba ben mi art niyetliyim diye. Bu model olduğunu düşündüğüm insanlara daha dikkatli baktım. Yok yanılmamışım. 10 Kasım geçti, bu modeller normale döndü yine.

Başlıktan ne demek istediğim az çok belli ama biraz daha açayım. Başlıktaki olay biraz spesifik kalıyor aslında. Daha geniş bir perspektiften bakarsak toplumumuzda milli bayram milliyetçiliği diye adlandırılabilecek bir olgu olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar 10 Kasım'da ve milli bayramlarda bir değişiyorlar.

Ama bu normal değil mi? Bazı sembol günler zaten bunun için vardır. Bazı şeyleri hatırlatmak için.

Çok doğru. Milli bayramlar bunun için var. Nisan'da bir devrimin habercisi Meclisin açılışını, Ağustos'ta yeri geldiğinde bu milletin nasıl başkaldırabileceğini, Mayıs'ta bir önderin doğuşunu ve başkaldırışa yakılan kıvılcımı, Ekim'de bir devrimin ta kendisini hatırlamak için kutluyoruz bayramları. Bu günlerde daha coşkulu olmak tabii ki çok normal. Fakat biz olması gerekenden farklı yapıyoruz bazı şeyleri. Akdeniz insanıdır ateşlidir sıcakkanlıdır fakat biz gereğinden de fazla ateşliyiz. Uçlarda yaşıyoruz duyguları. Bir şeyi ya fazla düşünüyoruz ya unutuyoruz. Ya acele edip hemen bir şeyler yapıyoruz ya da erteleye erteleye bi hal oluyoruz. Birşeyin ortası yok. İstikrar denen ve kanımca insanın karakterinden ettiği sözlere, ortaya koyduğu ürünlerden yaptığı işlere kadar hayatın her alanında olması gerektiğini düşündüğüm olgudan bihaberiz. Misal siz 5-6 ortalamayla bu konuları düşünüp, bu günlerde 7-8'lere çıkarırsanız bu kabuledilebilir bir oran olur. Fakat 2-3 ortalmayla düşünürken yılda birkaç gün 9-10'lara uçuyorsanız olmuyor.

İnsanlar vatan, millet, devlet hakkında iki kelam etmezken milli bayramlarda bir günlük gazla asıp kesip işleri bir çırpıda hallediveriyorlar. Başlık özeline gelirsek tekrar, yer yer hakkında bahsedip devrimlerini tartışıyorsanız, o dönemler üzerine bilgiler edinip bir şeyler öğreniyorsanız, minnet duyuyorsanız, düşüncelerini sahipleniyorsanız, övüyorsanız, özlüyorsanız kısaca Atatürk'ün günlük hayatınızda bir yeri varsa 10 Kasım'da bu duyguları bir üst seviyede yaşamanız en doğal hakkınız. Fakat sizin Atatürk ve o döneme ait bilgileriniz ilköğretim ve lise derslerinden öteye geçmiyorsa, yılın 360 günü sus pus olup geri kalan üç-beş gün aşırı bir ruh haline giriyorsanız, kemalizm felsefesinin kurucusu gibi davranıyorsanız, normal zamanda bu konulara sizden daha çok kafa patlatan insanlara ders verir gibi konuşuyorsanız olmuyor. Garip kaçıyor.

Son Zamanlar

Doğru dürüst bir şeyler yazmayalı uzun zaman olmuş. Tek cümlelik postlardan geçilmez olmuş blog. Aslında bunun pek farkında olmadığım da söylenemez. Uzun süredir bilhassa güncel konular hakkında birşeyler karalıyordum. Fakat yazılarda bir bütünlük oluşturamadığım için yazıları yayımlamıyordum. Sonraları düşündüm de ne ben yazarım, ne de burası bir gazete köşesi. Kıçı kırık bir blog işte. Önemli olan benim bu konuda bir fikrim, bir görüşüm var deyip kabaca derdimi anlatabilmek sanırım. Bundan kelli çeşitli konularda fikrimi daha çok bloga aktarma planım var. Artık madde madde yazılardan mı oluşur yoksa girilip gelişemeden sonuca varılan ya da çok gelişip bir halta varamayan yazılardan mı oluşur bilemem.

Ha unutmadan, eğer okuyanlar da konular hakkındaki düşüncelerini paylaşıp bize fikir teatisinde bulunma fırsatını verirlerse müteşekkir oluruz kendilerine.

TSL 09/10 -- 12. Hafta

Trabzonspor: 0 - Beşiktaş: 2

Geleceğe ışık tutmasa da, neticesinde alınan bir "must win" maçı. Ağrı kesici niyetine.
Haftaya ameliyat var. Masada kalmayız inşallah.

UCL 09/10 -- Day 4

Beşiktaş: 0 - Wolfsburg: 3
Bazen sevinç, paso keder.

Bugün Farkettim ki...


... galiba sol bacağım sağ bacağımdan kısa. Yok öyle değilse paçası yapılmış yapılmamış istisnasız her pantolonumun sadece sol paçasının ayakkabımın altına girmesinin başka bir açıklaması olmalı.

Z Raporu - Ekim '09

  • İş bulma süreci şimdilik sona erdi. Şimdilik diyorum zira 1 aylık deneme sürecine tabi tutuluyorum. Nihai karar bir sonraki raporda. 1 haftalık izlenimime gelirsek iş güzel, ortam güzel. Kariyer açısından güzel bir başlangıç olabilir.
  • İşbu rapor 12. Z Raporu. Blogu açalı bir yıl olmuş.
  • Havalar soğudu. Pike yerini yorgana bıraktı. Yağmurlar başladı. Kar zamanı gelince daha da güzel olacak.

Beşiktaş: 1 - Ankaragücü: 0

Buz gibi hava. Sıcacık bir 3 puan.
Dipnot: Oradaydım

İlk Gün

Tarihe not düşelim. Bugün iş hayatımızın ilk günüydü.

TSL 09/10 -- 10. Hafta

Eskişehirspor: 0 - Beşiktaş: 1

Şans, talih, kısmet. Beyaz formanın laneti de ancak böyle bir golle biterdi zaten.

UCL 09/10 -- Day 3

Wolfsburg: 0 - Beşiktaş: 0

Umut...

Bugün Farkettim ki...


... yılın en güzel gecelerinden biri pikeden yorgana geçilen gece.

TSL 09/10 -- 9. Hafta

Beşiktaş: 2 - Kasımpaşa: 1

Nihat. Nihayet.

Neden Geldim Amerika'ya?



Başlığı okuyunca ya bu "Neden geldim İstanbul'a?" değil miydi dediyseniz, tebrik ederim %98'lik dilim içerisindesiniz. Bu şarkıyı atv haberlerinde gördüm bugün. Malumunuz gündem protokolüyle, milli maçıyla Türkiye - Ermenistan ilişkileri. Şarkının gündemle alakası Amerika'ya göç eden Elazığlı bir Ermeni Aşil Ponolos tarafından yazılmış olması. Nette az biraz araştırınca ana hatlarıyla ortaya çıkıyor mevzu. Şarkının hikayesi, günümüze nasıl ulaştığı, Erkan Oğur'un şarkıdaki Amerika'yı nasıl İstanbul'a evirdiği, Burhan Çaçan'ın şarkıyı nasıl nüfüsuna geçirdiği vs.

Bugün Farkettim ki...


... hava artık soğumuş. Günbatımından sonra t-shirt ile üşümeden gezmek namümkün.

Karikatür

Doğa İçin Çal




...

"Birlikten kuvvet doğar" mı? Tek tek düşündüğümüz, anlatmaya çalıştıklarımız, hep birlikte, bir ucundan tutarak ortaya konduğunda verdiği enerji artar mı?

Agaclar.net'ten Fırat Çavaş, doğdukları iller farklı, yaşadıkları mekanlar farklı, zevkleri, yaşama bakış açıları farklı 45 müzisyeni, varolan gerçekleri bir kez daha hatırlatmak için bir araya getirdi: Doğa için çal!

"Divane Aşık Gibi" yollarda dolaşmaktan başka, hem mecazda hem de fikirde "Sen yağmur ol, ben bulut, Maçka'da buluşalım" diyoruz.

Yeni başladık, devam edeceğiz...

Sizi de bekleriz!

Kolye


Bu aralar çok feci kolye takasım var. Ama neden bilmiyorum. Düşünüyorum, düşünüyorum. Bulamıyorum.

Bu aralar öyle bir trend falan yok mesela, heralde galiba sanırsam. Hoş, bugüne kadar bir şeyi trendy diye yaptığım görülmemiştir. Hatta ihtiyacım olduğu halde sırf trendy diye trendinin geçmesini beklediğim olaylar dahi olmuştur. Genelde herkesin bilmediği, dikkat çekmeyen nesneyi/fiiliyatı tercih ederim. Laaan, ya bu da modası geçmez başka bi trendse?

Kendimi güçsüz hissettiğim bir anda güç alabileceğim somut bir nesne ihtiyacı mı acaba diyorum. Fakat bugüne kadar o anlarda sığındığım tek şey var. O da somut değil. Oradan da bir şey çıkmıyor.

Velhasılı bünyede sebepsiz bir kolye takma arzusu var. Dün itibariyle kolye ucu aramalarım başladı. Önceliği deriye verdim. Şöyle hikayesi hoşuma gidecek tarihsel bir olgu, bir simge olabilir mesela. Her türlü öneriye ve hediyeye açığız.

p.s: Yalnız resmi yazıdan sonra buldum da, anahtar da hiç fena fikri değil aslında. Zaten cebimde kalabalık yapıyor diye, dışarıda kalmayı göze alarak anahtar taşımıyorum. Şöyle alüminyumlardan falan yaptırırsak fazla ağır da olmaz hani.

TSL 09/10 -- 8. Hafta

Beşiktaş: 1 - Denizlispor: 0

Futboldan uzak bir kaos gecesi. Yıldırım Demirören yeeteeer!!
Dipnot: Oradaydım

Bobiler - Oynak Örümcek Adam

Z Raporu - Eylül '09

  • Bu ayın ikinci yarısı doğru dürüst uyuyamadım. Uyku faslım asıl amacı müzik yayınlamak olan fakat içinde bıdır bıdır konuşan VJ bulunduğu için ard arda en çok iki klip çıkan müzik programı gibiydi. Paso ara, paso ara.
  • Bir Ramazan daha geçti şu ahir ömrümüzden. Yalnız Ramazanın sakat dönemleri geldi. Önümüzdeki 10 yıl -ki gavurlar buna decade diyor, vice versa'yla beraber hastası olduğum ingilizce kelimelerin başında geldiğinden değinmeden geçemedim- çok arayacaz gibime geliyor 16.45'lerde iftar yaptığımız günleri.
  • Ayın son günü Ramazan ve bayram arasının ardından halı saha sezonunu açtık.
  • İş arama sürecinde bir değişiklik yok. Netteki aramalara ek olarak tanıdıklar vasıtasıyla başladığımız lobi çalışmalarını saymazsak tabi.

CSKA Moskova: 2 - Beşiktaş: 1

Curse of the white kit - chapter VII

Farah'ın Küpeleri

Bilhassa internet iyice yayıldığından beri aklıma gelirdi köklü gazetelerden biri neden arşivlerini netten yayınlamaz diye. Çok düşünceli adamımdır öyle böyle değil. Sadece ben düşünmüyormuşum demek ki. Milliyet 55 yıllık arşivini nette yayınlamaya başladı iki gün önce.

Çoğunluğun yaptığı gibi ben de ilk olarak doğduğum güne baktım bittabi.

Bir profesyonel olarak bi gülme sesi mi geldi site baya hoşuma gitti. Oldukça sade ve işlevsel bir tasarım yapmışlar. Biraz performans sorunu var yalnız. Sayfalar bir açılıyor bir açılmıyor. Onu da ilerleyen günlerde aşarlar sanırım.

Ya o değil de, Farah'ın küpelerini kim çaldı?

İç Ses

Ey blog ahalisi,

Bundan kelli yazıların arasında bu karakterde bir parça görürseniz bilin ki o benim iç sesimdir. Smiley kullanmayı sevmediğimden böyle bir şey icat ettim.

Bilginize..

Benim Gibi

Yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını.
Herkesin yüzü gözü ıslak, başları eğik omuzlarının arasında.
Yağmur yağdığında.. Herkes..
Benim hep olduğum gibi...

Ceyhun Yılmaz

Leverage


Cnbc-e'nin yeni dizilerinden. İlk bölümün tekrarına denk geldim, çok hoşuma gitti. Konusundan bahsetmek gerekirse kendi uzmanlık alanları olan 5 kişililk bir ekibin dolandırıcılık maceraları. Kısaca Ocean's Eleven'ın dizi hali diyebiliriz sanırım. Listeye aldım. Her pazar akşamı 10'da yeni bölümü var. Pazar akşamı olması hasebiyle yeni bölümü çoğu zaman sıcak futbol gündemine takılacak. Fakat orada da Cnbc-e'nin en güzel tarafları devreye girecek: Netten kolayca ulaşılabilecek dakikası dakikasına belli yayın akışı ve bol bol tekrar.

TSL 09/10 -- 6. Hafta

Beşiktaş: 0 - Kayserispor: 1

Curse of the white kit - chapter VI

Kinder Bueno

Duyduk duymadık demeyin: Kinder Bueno sezonu açıldı...

Saf çikolataları ayrı tutarsak çikolatalı mamüllerde açık ara en sevdiğim üründür Kinder Bueno. İthalatçısı firma yaz sıcaklarında getirmediği için hazirana doğru yavaş yavaş çekilir raflardan. Ta ki aşırı sıcakların bittiği yeni sezonun başladığı eylüle kadar. Biri dese ki eylülü sevmek için bir neden söyle. Bu sorunun tartışmasız cevabı raflara tekrar geri dönmesiyle Kinder Bueno'dur.

UCL 09/10 -- Day 1


Beşiktaş: 0 - Manchester United: 1

Nefesimiz yetmedi, 13 dakika daha sıkamadık. Beyaz formanın laneti sürüyor.
Dipnot: Oradaydım.

US Open 2009

Mevzu Amerika açık olunca bir çok maç tsi gece saatlerine denk geliyor. Ramazana denk gelmesi nedeniyle 20-25'ten fazla canlı maç izlediğim bir turnuva oldu. Hoş ramazan olmasa yine ayakta olduğum saatler ya neyse.

Bizim için ayrı bir özelliği vardı bu seneki turnuvanın. İlk defa bir Türk, Marsel İlhan, elemeleri geçip ana tabloya kalmayı başardı. Bununlar kalmayıp ilk turu da geçti. İkinci turda karşısına insan azmanı John Isner gelince turnuvaya veda etti. İnşallah devamı gelir. Kendisini grand slamlerde görmeye devam ederiz.



Bayanlarda en önemli olay hiç kuşkusuz Clijsters'ın muhteşem geri dönüşüydü. 2 sene önce tenise anne olmak için ara veren Kim Clijsters özel davetiyeyle -ki gavurlar buna wildcard diyor- katıldığı turnuvada şampiyon oldu. Finale gelirken Williams kardeşleri haşat etmesi de, bu kardeşlerden zerre hazetmeyen bünyemi ayrıca memnun etti. Bayanlarda diğer dikkat çeken detay ise gümbür gümbür gelen yeni nesilin ayak sesleriydi. Finalist Wozniacki(19), yarı finalist Wickmayer(20) ve tekniğiyle öne çıkan Amerikalıların yeni umudu Oudin(18) gelecek yıllarda adlarından sıkça söz ettireceklerini belli ettiler.



Erkeklerde yeni bir sayfa açıldı. Birçoklarına göre gelmiş geçmiş en iyi tenis oyuncusu olan, son 22 grand slam'de en az yarı final gören Federer, 20 yaşındaki Del Potro'ya 3-2 yenilerek Amerika'da 6. defa üstüste şampiyon olma şansını kaçırdı. Ayrıca Del Potro Nadal'dan sonra Federer'e karşı grand slam finali kazana ikinci oyuncu oldu. Del Potro'nun 20 yaşında olduğunu, final maçında 0-1 ve 1-2'den geldiğini, Federer gibi bi adama karşı iki tie-break seti kazandığını not düşmek lazım. Tenis dünyasını Federer-Nadal kutuplaşmasından kurtaracak adam olabilir. Bekleyip göreceğiz.

Taraftarı olduğum Nadal kariyerindeki tek eksik Amerika açıkta yine mutlu sonu göremedi. Zaten beklenen birşeydi. Fransa Açık'ta sakatlandığından beri ilk defa bir turnuvaya çıktı. Yarı finale kadar geldiyse de, gerek karın kaslarında maç eksiğinden dolayı beliren yeni sakatlığı gerekse çeyrek final maçının yağmur nedeniyle üç güne sarkmasıyla yarı finalde Del Potro'ya elendi. Del Potro'nun hakkını da yememek lazım tabi. Bu maçtan sonra üzülsem de finalde Del Potro'nun performansını izledikten sonra üzüntüm falan kalmadı.

Bu turnuva yeni adamımı da buldurdu bana. Fernando Verdasco'yu aldım artık takibime. Öncelik her zaman Rafa'da tabi. Favorim Rafa'dan sonra Verdasco'nun da İspanyol olması da tesadüf değil sanırım. Eh italyanların olmadığı bir kulvarda Akdeniz kontenjanından İspanyollara sarmam pek de garip değil galiba.

Bobiler - İstanbul'da Sel

Hergün en az bir kere uğradığım sitelerden biridir bobiler. Üyelerinin açılan konular hakkında yaptığı oynanmış resimlerden veya videolardan oluşan bir site. Yer yer düşündüren çok çok güldüren bir ortam. Bundan gayri ara ara beğendiğim monteleri buraya da taşıyacam. Onları beklemeksizin siteyi takipinize alın derim ben, pişman olmazsınız.

TSL 09/10 -- 5. Hafta

Galatasaray:3 - Beşiktaş:0

Rüştü seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım.

OlasılıkSız


Bitirmek için yarını, başkasına anlatmak için bitirmeyi beklemeyeceksiniz.
Akçay'da denizden gelmiş duş sıramı beklerken göz atmak amacıyla elime aldığım, arka kapağında yukarıdaki cümleyi görünce "hımm" deyip okumaya başladığım, bir duş süresince okuyabildiğim birkaç sayfasında poker üstüne yaptığı olasılık hesaplarıyla beni kendine çeken bir roman kendisi. "Sürükleyici" kelimesini taneyle verseler hiç düşünmeden kullanacağım nesnelerden biri olur heralde OlasılıkSız.
Hiçbir şey imkansız değildir, sadece olasılığı düşüktür.
Gündelik yaşamın sıradan konuları veya aşk meşk meselelerinden ziyade profesyonel düzeyde bilgi gerektiren konuların başrolde olduğu romanlar her zaman daha çok ilgimi çeker. Bu kitapta da kuantum fiziği, istatistik, determinizm, şizofreni başta olmak üzere birçok konunun bahsi geçiyor. Yazarın öyle genel geçer kurallarıyla değil de derinlemesine bilgi vererek sıkıcı sayılabilecek konuları romanın konusuyla birlikte hazmı kolay şekilde yedirmesi kitabı okunabilir ve yüksek derecede zevk alınabilir kılıyor. Herşeyini geçtim kuantum fiziği gibi bir konuyu anlaşılabilir bir konuda ele alması bile kitabı nazarımda ayrı bir yere koyuyor.
Deterministler hiçbir şeyin belirsiz olmadığına inanır: Her şey önceki bir sebebin sonucu olarak ortaya çıkar, ama biz bu sebebin ne olduğunu bilemeyiz.
DejaVuya da enteresan bir bakış açısı getiren kitap bende determinizm üzerine araştırma yapıp bilgi edinme hissiyatı uyandırdı.

Kitabı okurken çok rahat filmi yapılabileceğini düşünüyor insan. Gayet sağlam aksiyon sahneleri çıkaracak malzeme yeterince mevcut. Hatta bugüne kadar neden yapılmamış diye merak etmedim de değil hani. 2004'te çıkmış kitap.

Velhasılı 10 numara kitap. Okuyun okutturun efenim, pim, kim, tim...

Z Raporu - Ağustos '09

  • Ağustos en sevdiğim aydır her zaman, ocakla birlikte. Onu bi not düşelim önce.
  • Üç hafta dükkandaydım, ikinci adam olarak. As oyuncu gelince kadro dışı kaldık. Son on günde de yataktaydım desem pek yalan olmaz hani. (bkz: Geceleri Uyuyamayan Adam)
  • Dükkan vakti araya üç günlük bi Akçay kaçamağı sıkıştırdık. Bir tutam da olsa bu sene de aldık tuzumuzu.
  • Beşiktaşımızın ağustos karnesi: 3 beraberlik, 1 galibiyet. Rölantide başladık, inşallah tam gaz bitiririz.
  • İş arama mevzuunda değişen birşey yok. Taslar ve hamamlar yerli yerinde duruyor.

Geceleri Uyuyamayan Adam


Bizzat ben oluyorum kendisi. Normalde güneşin dünyanın diğer yarım küresini aydınlattığı saatlerin çoğunu uyumadan geçiren ben artık o saatlerin tamamını uyumadan geçiriyorum. Yaz aylarının girmesiyle bozulmaya yüz tutan uyku düzenim ramazan ayının girmesiyle tamamen tarumar oldu. Bilen bilir zaten düzenli hali bile pek çok normal insana göre düzensizdir. Varın siz düşünün düzensiz halini.

Bu biraz da aileden gelen alışkanlık aslında, çocukluktan kalma. Baba esnaf olup gece 10'dan önce eve gelmeyince herkesin 7'de yediği akşam yemeğini siz 10'da yiyorsunuz. Herkesin yaptığı yemek sonrası çay, tv aktivitelerinin yaparken saat siz farkına varmadan 12'yi buluyor. Yatma saatiniz en erken 1 oluyor. Üniversitede zamanlarında annenin yat saati geçerli olmayınca
ben bunu alıp biraz daha geliştirdim tabi. 3'lere kadar kaydı uyuma saati. Üniversite sonrası araya bir askerlik girdi. Orda adam ettiler tabi. Her sabah 6'da kalkınca, istemesem de en geç 11'de deviriliyordum zaten. Sonra tekrar sivil yaşama dönünce bir ayda düzenimi(!) buldum. Hatta artık sabahları gideceğim bir okulum bile olmayınca gün doğumuna kadar geliştirdim uyuma saatimi. Bilgisayar kursu da öğleden sonra olunca o başlayınca da pek birşey farketmedi. Kursun bitmesi yazın gelmesiyle birleşince de iyice saldım tabi. Gün yüzü görmeden uykuya dalamadığım günlere geri döndüm. Ertesi gün yapacak bir işim olmayınca kalktığım saatin de bir ayarı olmuyor. Başlarda annem öğlene doğru zorla kaldırsa da artık o da uğraşmıyor.

Velhasılı bi meşgale bulmak şart uyku işini rayına sokmak için. Artık iş mi bulurum, kendime iş mi çıkarırım bilemiyorum. Ama yapacak bir şey olmayınca kalkamadığım tecrübeyle sabitlenmiş durumda.

TSL 09/10 -- 4. Hafta

Beşiktaş: 0 - Gaziantepspor: 0

Lanetli forma. 5. galibiyetsiz maç.
Dipnot: Oradaydım.

aamet jr. : the original - Mr. Çürük Diş





aamet jr. : the original - Portakal Katili

aamet jr. : the original - Coming Soon

Sana Dair


Bugün sana dair satırlarıma ömür boyu son veriyorum.
İçimde kurduğum senli dünyamdan kopuyorum.
Yapmak zorundaydım.
Seninle, ben hiçbir zaman “Biz” olamayacağız çünkü.

Hayatı akışına bırakıyorum bugünden sonra.
Hayalimdeki senin gerçekte ellerini tutmayı isteyişimi,
sıcacık sohbetine karışan gülümsemeleri unutuyorum.

Zorlu sevda çıkmazlarında adım geçiyor benim.
Ben yürüdükçe sevginin kaybolan yollarında, aramıyorum sevgiyi artık.
Artık bir nefeslik umutların yolcusuyum ben.
Ben adına koştuğum her günü yüreğime saklayıp gidiyorum.
Her şeyin bir sonu varmış bunu da öğrendim yaşayarak.

...

Gençlerbirliği:0 - Beşiktaş:0

"Yusuf abi bu takım bugün gol atabilir mi?"

Hangi Gezegendensin Bilader? #2

Gümüş Yıl

Gezegendeki 25. yılımızı da devirdik. İyi dileklerini bildiren tüm canlara, askerdekiler başta olmak üzere, şükranlarımızı sunarız efendim..

Resim bizzat K750i'mle Cunda Adası'nda çekilmiş olup yamuk-yumuk duruşuyla ne menem bir resim olduğunu ziyadesiyle belli etmektedir
.

Beşiktaş Taraftarı #6


Beşiktaş'a gelmesi teklif dahi edilemeyecek Tümer'in medyada çıkan transfer haberlerine verilebilecek en hafif tepki sanırım.

Beşiktaş: 2 - Antalya: 0

Siftah

Hangi Gezegendensin Bilader?

Son 10 metrede sağa sola bakındı yine. 9.40 koşabilirim diyormuş. Çüş, yok artık diyorum. Ama son bir senede yaptıklarını görünce de düşünmeden edemiyor insan. Koşar mı koşar.

Twitter


Ne olduğu hakkında az çok bilgim vardı. Bir süredir üye olup kurcalamayı düşünüyordum. Fakat üye ol, siteyi kurcala, mantığı kavra falan üşeniyordum. Kısmet bugüneymiş. Yeni değiştirdiğim temada bir twitter linkinin olmasının da etkisi var sanırım. Velhasılı biz de tweet'licez artık. Blogun üst tarafındaki twitter linkinden takip edebilirsiniz efeem. Şimdilik kendim ileti yazmaktansa daha çok takip ettiğim kişilerin iletilerini okumakla vakit geçireceğim sanırım. İlerisi ne olur bilemem tabii.

TSL 09/10 -- 1. Hafta

İstanbul BB: 1 - Beşiktaş : 1

İlk elin günahı olmaz..

aamet jr. : the original - Portakal Katili



aamet jr. : the original - Coming Soon

Yılın Basın Fotoğrafları - 2008



Kaynak: Kültür Mantarı

Z Raporu - Temmuz '09

  • Ayın başında(4) ve sonunda(3) köydeydim. Üç-dört gün gidince çok güzel. Kulaklar sesten, gözler binalardan, ciğerler pis havadan arınıyor. Fakat fazlası da bayıyor. Tam bir azı karar çoğu zarar durumu.
  • İş meselesinde CV gönderme faslından mülakata gitme faslına geçtik. İki mülakattan da müspet cevap alamadık ama olsun. O günler de gelecek.
  • 375.. Beklenen son gerçekleşti. Saçlar orjinal haline döndü. Bir daha o kadar uzar mı? Zor.
  • Sevgilimizden ayrı 2. ay da bitti. Kavuşmamız yarın İstanbul Olimpiyat Stad'ında.
  • 22'sinde Harbiye'de Sezen konserindeydik. Kulağımızın pası gitti. Bu temizlik bir yıl götürür bu kulakları. Seneye allah kerim.

ÖSS: The End


Öncelikle detaylı haber.

Sisteme geçirildiği ilk günden beri tartışılan sistem sona ermiş bulunuyor. ÖSS + ÖYS sitemine geri dönülmüş. ÖSS olmuş YGS, ÖYS olmuş LYS. Sistem iki önceki sürüme geri döndürülmüş. Bence de daha adil olan sistem buydu zaten, her ne kadar kendim ÖSS ile üniversiteye girsem de.

Tabii ki tartışmaların yoğunlaştığı madde katsayı mevzusu.
2002 Kasım'ında AKP başa geçtiğinden beri zaten böyle bir beklenti var. Ha kalktı, ha kalkacak. Kısmet bugüneymiş. Getirilişi siyasi nedenleydi, kaldırılışı da öyle. Fakat ne hikmetse getirenler de kaldıranlar da şiddetle yalanlıyorlar bu görüşü. O zaman bu uygulamayı teknik liseler için getirdik diyenler bugün imam-hatipler için kalktı diyorlar. O zaman imam-hatipler için geldi bu katsayı diyenler bugün teknik liseler için kaldırdık diyorlar.

Siyasetten bağımsız şahsi görüşüm, 13-14 yaşında daha hayat hakkında hiçbirşey bilmeyen bir çocuğun çoğunlukla ailesi tarafından yapılan bir lise seçimi yüzünden tüm hayatının bloke edilmesi saçma bir durumdu.
Sonuç olarak yanlış yanlışı götürmüş doğru yol bulunmuştur.

Burada asıl önem verilmesi gereken konu eğitim sisteminin üniversiteye geçişi ilgilendiren bölümünden ziyade sistemin bütünüdür. Geçmişte yapılanlar ve hala yapılmakta olanlar gösteriyor ki, gelen her hükümet sistemi zamana tabi birkaç kilit noktadaki makam değişiklikleriyle
kendi siyasi görüşüne göre bir yapıya sokabiliyor. Yapılması gereken hükümetlerden bağımsız bir devlet politikasının izlendiği bir eğitim sistemin gerekliliğinin görülmesi ve akabinde buna uygun adımlar atılmasıdır.

Tam Dumansız Hava Sahası


Bilindiği üzere geçtiğimiz pazar itibariyle bütün kapalı mekanlarda tütünlü içeceklere yasak getirildi. 19 Mayıs 2008'de cafe, restaurant, kahvehane gibi kapalı mekanları içermeden başlayan yasak, geçiş döneminin ardından 19 Temmuz 2009 itibariyle tüm kapalı mekanlarda uygulanmaya başlandı. Dumansız hava sahası oldu tam dumansız hava sahası.

Bu uygulamaya tam onay veren güruh içerisindeyim. Senelerdir kıyafetime sinmesinden nefret ettiğim iki koku vardır. Biri kızartma diğeri sigara kokusu. Bir çay kahve içmeye, oturup sohbet etmeye bir yerlere gittiğimde herşeyden çok sigara kokacak üstbaşımı düşünürüm. Birçok kere sırf bu sebepten bu eylemden vazgeçmişliğim de vardır. Bu tip mekanlar temiz olacak bir kere. Daha önemli taraf olan sağlık kısmından, pasif içicilikten ise bahsetmeye dahi gerek duymuyorum.

Sigara içmediğimden benim bakış açım bu tabii ki. Öte yanda bu uygulamayı onaylayanlardan çok karşı çıkanlar var. Özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünen tiryakiler. Tabi onlar için içmeyenlerin özgürlüğü pek de önemli değil. İçmeyen bu mekana gelmesin gibi bir bakış açıları var sanırsam.

Bu grubun ayrı bir alt kümesini oluşturanlar var. Onlar da kendilerince mantıklı sebepler öne sürüp, uygulamayı eleştirenler. Birçok mekan kapanırmış, onca kişi işsiz kalırmış, o kadar halledilmesi gereken olay varken bunun sırasımıymış vs.. Benzer şeyler uygulama kısmen başladığında da söyleniyordu. Alışveriş merkezleri boş kalacak deniyordu. Gördük ki bu uygulamanın abartıldığı gibi negatif bir etkisi olmadı. İçmek isteyen paşa paşa dışarıya çıktı, sigarasını içti. Sıra meselesi tam komedi. E arkadaşım hiçbirşeye sıra gelmez ki o zihniyetle bakarsan sen.

Velhasılı yararlı bir uygulamadır. Tabi uygulayabilirsek. Yazın bir şekilde dışarı çıkarılan masalarla falan uyuluyor ama tam karar vermek için kışı görmek lazım.

Sıradakii

10 ay önce giriş yaptığımız blog aleminde takım arkadaşlarımız çoğalıyor. Şule'den sonra Hakkı da el attı blog işine. E artık sıra sende be ciğerim. Tribünlerden sahaya inme vakti geldi. 10 numarayı da veririz, kaptanlığı da. Sen yeter ki sahaya gel.


aamet jr. : the original

Coming soon...


Z Raporu - Haziran '09

  • Son haftasını 4 yıldır gitmediğim köyde geçirdim. Haziran ayında tependeki güneşten bunalmamak, akşamları kısa kolluyla üşümek, geceleri yorganla yatmak, musluktan su içmek gibi duyguları özlemişim. İyi geldi. Ayrıyetten sessizlik güzel şey. Öte yandan raporun ayın 2'sine kalması da, hala köyde olmamın bir sonucu tabi.
  • İş arama çalışmaları devam ediyor. Müspet bir gelişme yok.
  • Futbol sezonu bitti, transfer sezonu başladı. Ne Mehmet Topuz'muş arkadaş. Bizi ilgilendiren en önemli detay Niahat'ın transferi bittabi. Yuvana hoş geldin kaptan.
  • Saçlar seneyi devirdi. Kestirmeyeli 367 gün olmuş.

Başkalaşan Aşk

Adını anmak güzeldi
Dost ağızlarda sana dair cümlelerin ıslatılması
Adını anmak, yüksek sesle

Kimsesiz gecelerin düşsel avuntularına sırt çevirip
Senden söz açmak
Biraz gülünç, biraz sitemkar, güzeldi
Adının türkçedeki yankısı özeldi

Seninle yoğurt yemek kendi kanlıcanlı
Sülalesi Kandilli yoğurtcunun mekanında
Denize amors durup
Yüzüne cepheden bakmak güneşli bir mavilikte
Güzeldi

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak

Yüzünde yüz yıllık bir hasreti gidermek güzeldi

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum şimdi

Cümlelerim öznesiz
Umursayan yok Kanlıca'daki yoğurdu
Ve eşikteki öpücük
Tarih bilinci olmayan bir aşkın mührüdür artık

Yılmaz Erdoğan

Yürüyorum Düş Bahçeleri'nde... #2

Şule(*) varken bize düşmez gerçi. Lakin hadsizlik yapasım geldi. Cdleri baştan sona birer kez dinlediğimi belirtip, ilk izlenimlerimi aktarayım.

Albüm öncesi düşüncem, akustik cdnin elekronikten katbekat güzel olacağı yönündeydi. Bir tarafta duru bir kaç enstrümantal sesin yanında Sezen Aksu, diğer yanda elektronik tınılar arasında kendi benliğinden uzaklaşan bir minik serçe -sevemedim gitti şu lakabı-. Bu düşüncede baz aldığım veriler akustik için konser, tv program vs. performansları, elektronik içinse Bahane Remixes albümüydü.

Albüm sonrası düşüncem aynı gibi. Arada yine bir fark var fakat düşündüğümden kadar değil. Akustik düşündüğüm gibi, elektronik ise düşündüğümden güzel olmuş. Bile Bile ile Gidemem'in albümde olmasına anlam veremedim. Zaten daha önce bir albümde söylediği şarkılar. Kendisi için bir anlamı olduğundan koyduysa da, yerleri diğer cd olmalıymış sanki. Bir de Ceza'nın şarkısı var. Gördüğüm an heyecanlanmıştım aslında, Sezen'in söylediğini düşünmüştüm. Dinleyince hayal kırıklığına uğradım. Onun da o haliyle olmasına anlam veremedim. Gelelim dikkatimi çekenlere...

Kaybedenler: Favorim. Herşeyiyle on numara şarkı yahu.

İzmir Yanıyor: Albüme güzel bir giriş olmuş. Bahane vari bir giriş. Fonda yok denecek kadar sade bir müzik. Ve ben burdayım diyen bir Sezen Aksu sesi. Benim akustikten anladığım da buna yakın bir şey aslında. Tek eksiği başında hafif bir solo performans. Tercihen ud veya gitar.

Kaçak: Şarkının ve yorumun güzelliğini geçtim, başındaki ud performansı bile yeter de artar beğenmem için. Nakarat öncesi değişen bir-iki mısra var. Onlar da cuk oturmuş.

Unutamam: Bu şarkının yeri ayrıdır bende. Şurada bahsettiğim şarkılardandır. Askerliğime aittir. Acemilikte hoşgeldiniz yumuşaklığının bırakıldığı, ızdırabın başladığı günlere denk gelir tanışıklığımız. Mustafa Ceceli yorumunu her nağmesiyle ezberlediğimden mütevellit, Sezen'in sesini yadırgamamak için biraz zaman lazım sanırım.

Kibir: Normalinden daha güzel olmuş valla. Hoşuma gitti.

Çakkıdı: Acayip keyif almış söylerken. Böyle rahat rahat söylemiş sanki hiç kasmadan. İkinci kısımda bir "amaaan" deyişi var ki kopardı beni. Bir başka hoşuma giden tarafı da vokal açısından Kenan Doğulu'lunun Çakkıdı'sının bir nevi tümleyeni olmuş.

Sonuç olarak güzel bir albüm. Her yaz çıkarsın Sezen bir albüm. İyi oluyor valla.

(*): İsmin yeterince ifşa oldu, 'kıllicik' bir Ş harfine gerek kalmadı sanırsam.

Gelecek Program

top