Başkalaşan Aşk

Adını anmak güzeldi
Dost ağızlarda sana dair cümlelerin ıslatılması
Adını anmak, yüksek sesle

Kimsesiz gecelerin düşsel avuntularına sırt çevirip
Senden söz açmak
Biraz gülünç, biraz sitemkar, güzeldi
Adının türkçedeki yankısı özeldi

Seninle yoğurt yemek kendi kanlıcanlı
Sülalesi Kandilli yoğurtcunun mekanında
Denize amors durup
Yüzüne cepheden bakmak güneşli bir mavilikte
Güzeldi

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak

Yüzünde yüz yıllık bir hasreti gidermek güzeldi

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum şimdi

Cümlelerim öznesiz
Umursayan yok Kanlıca'daki yoğurdu
Ve eşikteki öpücük
Tarih bilinci olmayan bir aşkın mührüdür artık

Yılmaz Erdoğan

Yürüyorum Düş Bahçeleri'nde... #2

Şule(*) varken bize düşmez gerçi. Lakin hadsizlik yapasım geldi. Cdleri baştan sona birer kez dinlediğimi belirtip, ilk izlenimlerimi aktarayım.

Albüm öncesi düşüncem, akustik cdnin elekronikten katbekat güzel olacağı yönündeydi. Bir tarafta duru bir kaç enstrümantal sesin yanında Sezen Aksu, diğer yanda elektronik tınılar arasında kendi benliğinden uzaklaşan bir minik serçe -sevemedim gitti şu lakabı-. Bu düşüncede baz aldığım veriler akustik için konser, tv program vs. performansları, elektronik içinse Bahane Remixes albümüydü.

Albüm sonrası düşüncem aynı gibi. Arada yine bir fark var fakat düşündüğümden kadar değil. Akustik düşündüğüm gibi, elektronik ise düşündüğümden güzel olmuş. Bile Bile ile Gidemem'in albümde olmasına anlam veremedim. Zaten daha önce bir albümde söylediği şarkılar. Kendisi için bir anlamı olduğundan koyduysa da, yerleri diğer cd olmalıymış sanki. Bir de Ceza'nın şarkısı var. Gördüğüm an heyecanlanmıştım aslında, Sezen'in söylediğini düşünmüştüm. Dinleyince hayal kırıklığına uğradım. Onun da o haliyle olmasına anlam veremedim. Gelelim dikkatimi çekenlere...

Kaybedenler: Favorim. Herşeyiyle on numara şarkı yahu.

İzmir Yanıyor: Albüme güzel bir giriş olmuş. Bahane vari bir giriş. Fonda yok denecek kadar sade bir müzik. Ve ben burdayım diyen bir Sezen Aksu sesi. Benim akustikten anladığım da buna yakın bir şey aslında. Tek eksiği başında hafif bir solo performans. Tercihen ud veya gitar.

Kaçak: Şarkının ve yorumun güzelliğini geçtim, başındaki ud performansı bile yeter de artar beğenmem için. Nakarat öncesi değişen bir-iki mısra var. Onlar da cuk oturmuş.

Unutamam: Bu şarkının yeri ayrıdır bende. Şurada bahsettiğim şarkılardandır. Askerliğime aittir. Acemilikte hoşgeldiniz yumuşaklığının bırakıldığı, ızdırabın başladığı günlere denk gelir tanışıklığımız. Mustafa Ceceli yorumunu her nağmesiyle ezberlediğimden mütevellit, Sezen'in sesini yadırgamamak için biraz zaman lazım sanırım.

Kibir: Normalinden daha güzel olmuş valla. Hoşuma gitti.

Çakkıdı: Acayip keyif almış söylerken. Böyle rahat rahat söylemiş sanki hiç kasmadan. İkinci kısımda bir "amaaan" deyişi var ki kopardı beni. Bir başka hoşuma giden tarafı da vokal açısından Kenan Doğulu'lunun Çakkıdı'sının bir nevi tümleyeni olmuş.

Sonuç olarak güzel bir albüm. Her yaz çıkarsın Sezen bir albüm. İyi oluyor valla.

(*): İsmin yeterince ifşa oldu, 'kıllicik' bir Ş harfine gerek kalmadı sanırsam.

Gelecek Program

Bir Anda

Bazı şarkılar vardır, insanda dinlerken gözleri kapama isteği uyandırır. O isteğe karşı koyamadığınızda, kendinizi ayrı bir zaman ayrı bir mekanda buluverirsiniz. O şarkı, o mekan ve o zamanla özdeşleşmiştir artık. Bu olayın bir kademe üstü şarkı değil albüm bazında olur hatta. Genelde bir tatil ve tatilin yolculuğu sırasında dinlenilen bir albüm, o zaman ve o mekanla kazınır hafızaya. Ne zaman o albümden bir şarkı duysa insan, o tatilden anılar gelir akla.

İşte bu şarkı da benim o şarkılarımdan bir tanesi. Bu şarkıyı dinlerken gözlerimi kapattığımda kendimi İzmir'deki evimin balkonunda buluyorum. Aylardan haziran. Finaller bitmiş. Mezuniyet törenini bekleyen, mezun olmanın mutluluğunu İzmir'den ayrılmanın hüznüyle birlikte yaşayan bir bünye. Sırtında minder, altında battaniye, yanında vişne-votka dolu coca-cola bardağı, kucağında o aralar bizim eve demir atmış H.'nın dizüstü bilgisayarı. Ve winampta "loop on" modda tek bir şarkı...

Formula 1 - Türkiye GP 2009

Açıkcası öyle aşırı bir isteğim yoktu. Son birkaç yıldır takip dahi etmiyorum zaten yarışları. Sırf gold tribünden bilet geldiği için gidecektim, ki bu gold tribün lafı aklınızda kalsın birazdan lazım olacak. Formula 1'i takip etmeye 99'da başladım. Beni azcık tanıyan biri bilir ki arabalardan zerre anlamam. Öyle sesine duruşuna falan değil sadece spor olarak ilgim oluşmuştu anlıyacağınız, hatta biraz daha makası küçültürsek Mika-Schumi çekişmesiyle diyebiliriz. Mika'nın arabasına, Schumi'nin kendisine hastaydık. Mika'nın bırakmasıyla çekişme, Schumi'nin bırakmasıyla zevk kalmadı benim açımdan. Yayın haklarının tam bu sıralarda NTV'den CnnTurk'e geçmesi de tuzu biberi oldu olayın.

Programda sabah Cerciş Murat Konağı diye Mardin mutfağıyla meşhur bir yerde açık kahvaltı ve sonra yarış vardı. Güzeldi diyelim kahvaltı için. Yemeği bir zevk değil de ihtiyaç olarak gören biri olarak pek fazla betimleme yapamayacağım.


Otobüsle piste ulaştığımızda yarışa bir buçuk saat kalmıştı. Günün şokuyla davetiye karşılığında biletlerimizi alırken karşılaştık. İki sene öncenin verdiği düşünceyle yine gold tribüne gideceğimizi düşünürken, elimizdeki biletlerde silver tribün yazıyordu. Güneşin altında kavrulacaktık. Artık oraya kadar gitmişken dönmek olamayacağına göre girdik içeri. Bazı tribünlere bilet bile satılamadığından üzerleri brandalarla kaplanmıştı. Bizim tribün sanırım en dolusuydu. Oflarla puflarla içeri girmişken tribündeki hafiften alkollü yabancılar sayesinde moralimiz yerine geldi biraz. Alonso'cu ispanyollar, Kubica'cı polonyalılar, Vettel'ci almanlar, Kimi'ci finler sayesinde. Yarışı da favori olarak Button kazandı. Sanırım İstanbul'da koşulan son yarış olacak çok uzun bir süre. Objektifimize takılanlarla son verelim...





Ve günün birincisi Jenson Button..


Yürüyorum Düş Bahçeleri'nde...

Şurada bahsetmiştik. Çıkış tarihi ve nihai ismi açıklanmış.

"Yürüyorum Düş Bahçeleri'nde..." 16 Haziran'da müzik marketlerde...

Sezen Aksu'nun başka sanatçılarca yorumlanan eserlerini yeni düzenlemeleriyle yeniden seslendirdiği eserlerden oluşan "Yürüyorum Düş Bahçeleri'nde..." müzikseverlerin beğenisine sunuluyor. Akustik ve elektronik altyapılarda olmak üzere 2 CD'den oluşan albümde 3'ü yeni olmak üzere toplam 29 şarkı yer alıyor.

Ayrıntılı bilgi için, www.sezenaksu.com.tr

Düşündüm de 100. post Sezen'e de yakışırmış. Neyse 101 de özel sayılır.

Öyle klasik ve eski durduğuna bakmayın, öyle görülmesinin sebebi kendisinin 1989'daki şampiyonluk üzere imal edilmiş olmasıdır.

İşbu post 100. posttur. Eh 100. post da Beşiktaşıma yakışırdı zaten.

Küresel Isınma - Empati

Aquecimento Global - Ponto de Criação from Ponto de Criação on Vimeo.

Formula 1


Philip Morris, ki Marlboro'nun başını çektiği sigara grubunun üreticisi olur, sağolsun davet etmiş. İcabet etmemek olmaz tabii. Pazar günü seneye olmaması muhtemel Formula 1 İstanbul ayağı için İstanbul Park'ta Gold Tribün'de yani start-finish düzlüğündeyim.

4 Haziran

Tarihe not düşelim. Di mi ciğerim?






Giriş - Gelişme - Sonuç

Sezona başı:

Şampiyon olacağız Beşiktaşım bu sene, bu sene
Koyacağız cimbomboma fenere, fenere
Gel bu sene son verelim dertlere, dertlere

Sezon ortası:

Şampiyon olamazsak Beşiktaşım bu sene, mazallah
Koyamazsak cimbomboma fenere, mazallah
Çıkarız Boğaziçi köprüsüne, atlarız

Sezon sonu:

Şampiyon olduk işte Beşiktaşım bu sene, bu sene
Koyduk işte cimbomboma fenere, fenere
Kutlayalım artık 40 gün 40 gece, 40 gece


Kitabı bitireli birkaç hafta oldu gerçi, sıcağı sıcağına yazamadığım için unuttuğum şeyler olabilir belki. Gecikmiş bir yazı kısacası.

Yazarın Tatlı Rüyalar'dan sonra okuduğum ikinci kitabı. Sonda söyleyeceğimi başta söylemek gerekirse ilk kitaptan daha da çok keyif aldım. Alper Canıgüz ismi rastlanıldığı yerde ilgi göstermek vesilesiyle aklımın bir köşesine yazılmış durumda, Gizli Ajans adlı kitabı da okunacak kitaplar listesine.

Kitabın kahramanı "Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar." diyen bir velet. 5 yaşında hayatı yemiş yutmuş bir veletin kendisini bir cinayet vakasının ortasında bulmasıyla olaylar gelişiyor. Farklı bakış açıları her zaman ilgimi çekmiş, hoşuma gitmiştir. En aklı başında karakterin 5 yaşında bir velet olması da takdir edersiniz ki gayet farklı bir bakış açısı. Aldığım keyiften kastım iyi bir hikaye kurgusu, zekice kurulmuş cümleler ve düşüncelerin yanında kitabı okurken attığım kahkahalar. Ses veya görüntünün en az birini içeren -radyo, karikatür, tv vs.- performanslara nazaran çok daha zordur sadece yazılı bir metine güldürmek. Yazar da bunu ziyadesiyle başarmış. Hoşuma giden bir-iki kısım:

Çocuklara bakıp da saflık, masumiyet ve güzellik edebiyatı yapanların aklına şaşarım. Ben bizimkilere bakınca, insanoğlunun en alçakça eğilimlerinin en çıplak halinden başka bir şey görmüyorum. Kendimi onlardan çok farklı bir yere yerleştiriyor değilim. Sadece ben, hasbelkader, içimdeki çirkinliği dışavurmanın daha rafine yöntemlerini geliştirmiş bulunuyorum.

-----

"Ben pek uyuyabilecek gibi değilim ama sana iyi geceler" dedi. Beş dakika sonra horluyordu. Çıkardığı gürültü o kadar fazlaydı ki, kendimi ölümün kardeşinin kollarına teslim edene kadar üç beş kere yastığımı çekmem gerekti.

-----

- Ne var ne yok?

- Zor bir soru. Pek emin değilim ama tahminimce her şey var ve yokların içinde saklı.


Z Raporu - Mayıs '09

  • Mayıs tamamen Beşiktaş ile geçtiği bu ayda girdiğim postların yarısından fazlasının Beşiktaşla ilgili olmasından da anlaşılabilcek birşey zaten. Ayın ortasında kupayı sonunda ligi aldık. Olabilecek en güzel senaryoydu heralde.
  • İş arama faaliyetleri sürüyor. Geçen hafta ilk geri dönüşü aldık. Her ne kadar "biz sizi ararız" minvalinde bir cevap olsa da, başlangıç olması hasebiyle cevap cevaptır.
  • Beşiktaş sayesinde İzmir'i bir kez daha gördük şu ahir ömrümüzde. Bilindik mekanlar binalar, akıllarda canlanan anlar hatıralar, hissedilen duygular. Yanımızda eksikler olsa da o havayı solumak çok güzeldi bittabi. Ordaki son evimiz de bu yaz kapanıyor. Bir daha ne zaman görürüz Allah bilir.
top