Sonunda



“Daha önce bu konuşmanın provasını yapmadım dersem, bu yalan olur. Sanırım sekiz yaşındaydım, banyonun karşısına geçer ve şampuan şişesinin bu ödül olduğunu düşünürdüm. Neyse, bu artık bir şampuan şişesi değil.”


En sevdiğim iki kadın oyuncudan birisi olsa da hislerimden bağımsız olarak Oscarı çok daha önce hakettiğini düşünüyordum. Zaten hakkındaki genel kanı da bu yöndeydi. 6. adaylığında aldı sonunda. Hatta geçenlerde şakayla karışık şöyle de bir sitemi vardı:

"I don't really want to be the most-nominated loser, that doesn't kind of sound nice."

Kısaca hakettiği ödülü sonunda almıştır. Ne diyelim Kate'im aldı darısı Scarlett'imin başına. Sırf güzelliği için bile bir oscar verilir yahu. Duy sesimi akademi..

(bkz: Scarlett Johansson)

Beşiktaş Taraftarı #2







Sen benim her gece efkarım
Gözümdeki yaşım
Sigara dumanım

Sen benim damardaki kanım
Alnımdaki yazım
Şanlı beşiktaşım

Kalbimin en orta yerinde
Büyük bir yangın var alevler içinde
Beşiktaş sana yemin olsun
Bitmeyecek sevdan mezarımda bile




Bu da farklı bir bakış açısı.

Tükeniyoruz

Bir Ayakkabıdan Daha Fazlası


Resimde gördükleriniz bir çift ayakkabı gibi görülebilir. Ama onlar benim için bir çift ayakkabıdan çok daha fazlası.

Onları ilk gördüğümde üniversitede hazırlıktaydım. Kasım ayının sonlarıydı. Ve bir cumartesi akşamıydı. Parçalar birleştiğinde, o günün 23 Kasım 2002 olduğu anlaşılıyor. Şimdi böyle göründüklerine bakmayın. O zaman bir bakan kafasını çevirip tekrar bakıyordu. Ben de ziyadesiyle beğenmeme rağmen, özellikle siyah beyaz renklerini ve kutusundaki siyah-beyaz 2002 dünya kupası amblemini, nedense C.'e almıştık onları. Sonra yurda geldiğimizde ne olduysa oldu, biz buraya kader ağlarını ördü diyelim, ayakkabılar benim oldu. İlk halı saha ayakkabılarımdı. Ve hayatımda maddi
-eşya-, manevi -duygu- her ilkin ayrı bir yeri olmasından mütevellit onlar da o günden itibaren bu ayrıcalığın sahibi oluyorlardı.

Halihazırda hayatımın en nadide zaman aralığı olan İzmir yıllarımın
-bu alandaki yerini kaptırması da oldukça zor görünüyor- vazgeçilmez aktivitelerindendi halı saha maçları. Halı saha maçlarının olmazsa olmazları ise halı saha ayakkabılarıydı. Ne maçlar gördü bu ayakkabılar. Haftada 5 gün çalıştıkları, hatta aynı günde çifte mesai yaptıkları günler oldu. Bir gün olsun sesleri çıkmadı. Bağlılığını yitirmediler sahiplerine karşı. E bu sevgi, saygı karşılıksız değildi elbette. Maçtan çıkar çıkmaz temizlemeye başlardım onları. Önce onları temizler, sonra gider elimi yüzümü yıkardım. Kötü oynanan maçlardan sonra suçu birbirimiz atsak dahi bir sonraki buluşmada unutulurdu, tatlıya bağlanırdı herşey. O günkü maçta daha iyi bir performans için omuz omuza verilirdi. Aramızda bir bağ vardı, birçok eşyamla olduğu gibi.

Takvimler 2009'un 20. yaprağına geldiğinde 6. yıllarını dolduralı iki ay olmuştu. Bir tanesi veda sinyallerini bir kaç hafta öncesinden artık iyice yıpranan tabanıyla vermesine rağmen gönül onları bırakmaya razı gelmiyordu. Ta ki o gün bir ikili mücadelede yorgun bedeni yenik düşüp, burnu açılana kadar.


Onları o gün son kez temizledim ve ayakkabılığa koydum. Atmaya içim elvermedi. Bir nevi son görevdi benimkisi, onlardan aldığım helallikti. Ruhum onlara karşı son görevi getirmenin huzuruyla dolu.


Onlar mı? Annemin olası bir ayakkabılık temizliği sonrası atılmayı bekliyorlar. Sahiplerinin onlara gösterdiği sadakate cevaben, haklarını helal ederek...

Dert Bende Derman Sende

...
öldüren, güldüren,

her gün ağlatan kalp sende
...
ben rüyamda bile yalnız seni sevdim
...
aşkın alevse hasretin bir kor
senin yokluğunu kalbime sor
...

gibi sözler içeren bir Ajda Pekkan şarkısı. Bugün 'shuffle mode' açık iken karşıma çıktı. Dinlediğim an aşağıdaki Canım Ailem sahnesi aklıma geldi, sahne o kadar hoşuma gitmiş ki aklımda yer etmiş. Ezgi Mola'lı kısımlara dikkat çekmek istiyorum. Özellikle 0:08'deki bakış ve 0:44'de başlayan kısım. Bu kız hakkaten süper oynuyor yahu.

Sonbahar







Bazı şarkılar vardır buram buram hüzün kokar. Bu şarkı da onlardan bir tanesi. Şarkı başlar başlamaz o hüzün hissediliyor zaten. 35'de insanın içini kaplayan umut 53'de tekrar hüzne dönüşüyor, yıkılan umutla daha büyük bir hüzne.

Not: ' ? ' butonuna gönül rahatlığıyla basabilirsiniz, çekinmeyin.

İyi ki Doğdun

Her ne kadar bu yazıyı okumayacak olsan da, tarihe not düşeyim istedim.

İyi ki doğdun sebebi hayatım, iyi ki varsın hayatım boyunca beni sevmiş ve sevecek olan tek kadın...

Video ve Hedef An

Bir arkadaş bir video yolluyor, özellikle şu dakika şu saniyeye dikkat et diyor sizde o an gelen kadar videonun yüklenmesini bekliyorsunuz. Bu senaryo herkesin başına en az bir kere gelmiştir heralde. Youtube bu soruna el atmış. Videonun linkine ekleyeceğiniz küçük bir kodla istenilen andan itibaren videoyu başlatabiliyorsunuz. X. dakika Y. saniyede başlatmak istediğiniz video için eklenecek kod şöyle birşey: #t=XmYs

Misal, 1. dakika 30. saniyeden başlayacak olan video linki:

http://www.youtube.com/watch?v=mdMU9gQgd6Y#t=1m30s

Yalnız şöyle bir bug'ı var. Linke bastıktan sonra saniyeyle bir oynayıp değiştirmeniz gerekiyor, mantıken 1 sn geri veya ileri. Ya da öyle bir bug yok onun yerine youtube'un bana gıcığı var, bilemedim.

Hala Youtube ile sorunu olanlar için şurdan..

Göz

Bana senin için,
O´mu dediler.
Hayır dedim,
Anladılar...

Özdemir Asaf
Lisede veya üniversitede ingilizce öğrenip de bu zaman kipine uyuz olmayan bir öğrenci var mıdır acaba çok merak ediyorum. Hatta sadece öğrencilerin değil, neredeyse hiçbir öğrencinin tam kavrayamadığını düşünecek olursak sınıftan gelecek sorular nedeniyle, öğretmenlerin de en çok bu konudan nefret ettiğini düşünüyorum.

Yeni bir şey öğretilirken uygulanan iki metot vardır. Öğretilmek istenen olgu ya cümlelerle tanımlanır ya da örneklendirme yoluyla anlatılmaya çalışılır. Bu zaman kipinin aşağı yukarı şöyle bir tanımı var. Türkçesi geçmiş zaman gibi ama aynı zamanda değil gibi. Geçmişte olmuş ama bitmemiş hala etkisi devam ediyor. "La adı üstünde geçmiş işte nasıl hala bitmiyor" demekten kendini alamayan öğrenci haliyle bu tanımdan pek birşey anlamıyor. Örneklemeyle anlayayım bari diyor. Bu kipe uyacak, "aga tamam ya çözdüm işi" diyebileceği bir tane adam akıllı fiil yok. Hal böyle olunca kimse tam anlayamıyor ve uyuz oluyor. Acaba başka dillerde de böyle zor anlaşılan bir kip mi yoksa bizim dilimizde mi tam karşılığı yok, bir araştırmak lazım.

Ayrıyetten motamot çevirisinin şöyle olması da apayrı bir ironi olsa gerek:
Basit mükemmel şimdiki zaman...

Wipeout

Çok uzun zamandır bir televizyon programında bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Bir süre önce başvuru reklamları dönerken görmüştüm bu yarışmayı ancak dün yayına başladığından falan haberim yoktu. Kanalları dolaşırken denk geldim ve tabir-i caizse kırıldım gülmekten. Etaplarda yarışmacıların düştüğü hallerin yanı sıra onların ağır çekimde anlatılış biçimleri ve özellikle her yarışmacıya takılan lakaplar müthüşti valla. Özellikle programın ilk yarısı çok komikti. Cuma günleri 22.30'da Show Tv'de. Kaçıranlar için ilk bölümden videolar ve her türlü bilgi için internet sitesi şurda..

Güldünya


Uğradığı tecavüzün ardından hamile kalır Güldünya. Önce intihara zorlanır. Buna karşı çıkabilmiştir. Ama bu sefer de o herif(!)le zorla evlendirilir ikinci eş olarak.

Adam kaçar ardında altı nüfus bırakarak. Ortada kalmıştır artık Güldünya. Terkeder o da köyü, İstanbul'a gider.

Ailesinin sahip çıkmadığı kadına köyün emekli imamı kol kanat gerer. Bir de “Umut” u vardır Güldünya’nın; herşeyden habersiz bir bebeği...

Çok geçmeden abileri de bulmuştur Güldünya'yı. Hesap kesilecektir...

Nitekim öyle de olur. Vurulur Güldünya. Ama kurtulur…

“Görev”leri yarım kalmıştır abilerin. Tamamlamak hiç de zor olmaz onlar için. Ellerini kollarını sallaya sallaya hastaneye girip yarım bıraktıkları işi bitirirler.

Güldünya, bu ülkede töre cinayetlerinin kurbanı olan binlerce kadından yalnızca biriydi. Önce, üçüncü sayfa haberiydi. Ölünce manşet oldu. Aradan beş yıl geçmesine rağmen hala unutulmadı. Bir albüme adını veren şarkı onun için yazıldı: Güldünya. Ama O öldükten sonra...

Başka Güldünyalar ölmeden uyanalım artık. Erkek, kadın, çoluk çocuk...Hepimiz uyanalım..! Uyandıralım..!



Canım abim vurma beni
Bu dünyadan alma beni
Dökülür mü kardeş kanı

Bir karında yatmadık mı
Bir anadan doğmadık mı
Bir memeden doymadık mı

Binbir yarayla tek bir kurşunla gitti Güldünya
Kim farkında, kimin umurunda
Söndü bir dünya

Aylin Aslım
Bir süredir konuk yazar konseptiyle farklı bakış açılarından farklı konuların olduğu yazılara yer vermeyi düşünüyordum. Konsepti bir şablona oturtabildim sonunda. Yazıların konusunda veya içeriğinde bir etkim olmayacak. Hatta virgülüne bile dokunulmadan yayınlanacak gelen yazılar. Yazı stili sayesinde anlaşılacak zaten bir konuk yazar yazısı olduğu, ayrıca etiketleri sayesinde de kim tarafından yazıldığı belli olacak.

E ilk yazı gelsin o zaman..

Beşiktaş Taraftarı


İbo doğruyu söyle

İbo doğruyu söyle

Bugün ne içtin

Bugün ne içtin



Antalya'yla oynanan kupa maçında kendini aşan hatta bir de gole imza atan İbrahim Üzülmez için..

Facebook'da Geo Challenge'a takıldım bu aralar. Rakip olunca sarıyor bu tip oyunlar. Rakibime bir parantez açmak gerekirse kendisi dişi fakat pek dişli değil. Bir kaç oynayışta kendisini geçmek mümkün. Pek zorlayamıyor biraz daha çalışması lazım. Parantezi kapat.

Ülkeler bölümünde sıra Şili'ye gelince dikkatimi çekti. Enteresan bir toprak bütünlüğü var. Kıtanın bir köşesine sıkıştırılmış, denize dökülmesine ramak kalmış. Sanki diğerleri arkadaşmış da aralarına Şili'yi almamışlar, o da çekilmiş bir köşeye mahsun mahsun onlara bakıyor, iç geçiriyor beni de aralarına alsalar diye. Şili hakkında bir kaç not, menşei ekşi sözlük.
  • Yeryüzünde richter ölçeğine göre ölçülmüş en büyük depremi yaşandığı ülke. 22 Mayıs 1960, büyüklüğü 9.5.
  • Üzerinden en çok paralel geçen ülke. Bununla birlikte doğusuyla batısı arasında saat farkı yok.
  • Dünyanın en büyük bakır üreticisi.
  • Türk vatandaşlarına vize istemeyen ülkelerden bir tanesi.

Ice Age 3: Dawn of Dinasours


Geri geliyorlar. İlk göz ağrılarımız fındık aşığı Scrat'ı, miskin Sid'i, keskin dişli yumuşak kalpli Diego'su, babacan Manny'sinin yanı sıra sonradan karşımıza çıkan hayat dolu Ellie'si ve çılgın keseli sıçanları Eddie & Crash kardeşleriyle izlediğim en güzel animasyon filmi olan Ice Age, nam-ı diğer Buz Devri, 3. filmiyle geri dönüyor. Bir aksilik olmazsa filmin çıkış tarihi Temmuz 2009.

Kısaca hikayesine girersek isminden de anlaşıldığı üzere kahramanlarımızın bu seferki rol arkadaşları dinazorlar olacak. Ayrıca yeni bir kahraman daha katılıyor filme, dişi sincap Scrattie. Etkileyici dişi! Scrattie'nin gelmesiyle Scrat'ın kafasını karıştıran soru şu oluyor; Scrattie'nin amacı acaba kalbini kazanmak mı yoksa fındığını çalmak mı? Nesillerinin tükenmesine şahit olmak istemeyen Manny & Ellie bebek bekliyor. Diego, yakın arkadaşlarının ziyadesiyle etkilediği hayatında, takındığı yumuşak tavrının tabiatına ters düşüp düşmediğini düşünedursun, ortalığı karıştıran "yine" baş kahraman Sid oluyor. Kendi ailesini oluşturmak isteyen hatta işi dinazor yumurtalarını çalmaya kadar götüren Sid'i üzgün görmeye dayanamayan arkadaşları yeni bir maceraya atılıyorlar.


Ne diyelim. Merakla bekliyoruz. Trailer ve her türlü bilgi için filmin resmi sitesi. Son söz, Sid adamımsın. Şu halin bile yeter seni sevmek için..

Z Raporu - Ocak'09

  • İlk sitemi yapıp projemi teslim ettim. Programcı mı oluyorum ne?
  • Korktuğum başıma geldi. O kadar hazırlanmama rağmen her çarşamba ev doldu. Nuri Bilge Ceylan'la buluşmamız başka bahara kaldı. Şundan bahsediyorum.
  • Ramazanla beraber haftalık halı saha organizasyonumuz sekteye uğramıştı. Ara ara maçlar olsa da, Ocak itibariyle yeşil sahalara tam anlamıyla geri döndüm. Yaşasın futbol!!
  • Kriz ile "teğet" halindeki ilişkimiz "kesit"e dönüştü. İlişkimizi "çap"a dönüşmeden bitirmek için gerekli harcamalar listesini tekrar gözden geçirdim. Kısacası kemerleri sıkıyorum.
top