Geliyoruz!!

Özlemişim İnönü'yü. Gittiğime değdi doğrusu. Her zamanki gibi yer yer sahadan çok kapalıyı izledim. Bayrak olayından şahsi beklentilerimi karşılamasalar da performansları yine mest etti bünyemi.

Sıra geldi fener maçına. İki-üç sezon sonra tekrar favori olarak gidiyoruz Kadıköy'e. Ondan öncesi malumunuz. Seri bozmalar, rahat maçlar, kalecisiz galibiyetler vs.. He son üç sezondur yeniliyormuyuz? 2-2 ve 0-0'lık beraberliğin üstüne geçen sezon 2-1'lik bir mağlubiyetimiz var ki son dakikada olanları herkes hatırlıyor zaten. Neyse gelelim bu haftaki maça.

Fener bu sene iyi değil biliyoruz. Defansı yavaş yavaş toparlanır gibi görünse de her an kişisel hataya yapmaya müsaitler. Beşiktaş, istenilen seviyede olmasa da üç büyüklerin bu sezon en istikrarlı iyi futbol oynayanı. Sivok ve Zapoyla toparlanan defansına ek olarak Denizli geldikten sonra yüksek form yakalayan Tello liderliğinde hücümda bir istikrar yakaladı. Fenerbahçe, 3 hafta önce galatasaraya karşı yaptığı takım savunmasını yapabilirse maça ortak olabilir. Yani hatasız oynayacak sağlam geri dörtlü önünde iyi basan iki ön libero. Bu sezonki klasik fenerbahçe gibi oynarlarsa kazanmaları zor. Tabi Selçuk Şahin'in öyle bir performansı yılda bir iki kere anca gösterebileceğini düşünürsek ibre Beşiktaş'tan yana gibi duruyor.

Bence ilk golü biz atarsak çok rahat kazanırız, ilk golü biz yersek beraberliğe daha yakın bir maç olur. Fenerin tek şansı hatasıza yakın oynayan bir defansın önünde, önliberolarla orta sahayı kilitleyip Alex liderliğindeki hücum hattından maçın ilk golünü bulmak. Üstünlüğü yakaladıktan sonra daha kontrolsüzce üstüne gelecek olan Beşiktaşı kontra toplarla zorlamak, 3 hafta önce galatasaraya yaptıkları gibi. İlk golü biz bulursak, normalde bile garip hatalar yapan fener defansı yüklenirken ne gibi açıklar verir, o açıklara Tello ve Holosko başta olmak üzere biz nası gireriz varın siz düşünün.

Bence kilit nokta ilk gol. Golü biz atarsak fark olur. Golü biz yersek, beraberlik veya zor bir galibiyet olur. Kısacası evinizi yatınızı satın çifte şans 0-2 oynayın. Son olarak;

Burası Beşiktaş, alayına gider
Uğraşma bizimle götoğlanı fener
Bu hayat dediğin elbet birgün biter
Azrailin biziz götoğlanı fener..

Daha çok havaya girmek isteyenler için:
http://www.youtube.com/watch?v=APsIRg-M0Jo

Tümer bonusu:
http://www.youtube.com/watch?v=mWK3yOrLMxI

Sansür bonusu:
Video izlemek için bizi arka yollara, tünellere zorlayanları da Allah bildiği gibi yapsın. Amin.

Nerde Benim Damalım!!


Çarşı'nın düşünce, para toplama, bayrakların yapımı süreçlerini yaklaşık bir ayda tamamladığı organizasyonu yarın görücüye çıkıyor. Dev bayraklar dalgalanacak yarın ve ilerleyen haftalarda İnönü'de, eskisi gibi. Bilhassa Ertuğrul Sağlam'ın kovulmasından sonra söz vermiştim tüp kafa gidene kadar stada gitmeyeceğime fakat bu organizasyon vesilesiyle yine ağır bastı işte aşkımız, lanet olsun içimdeki Beşiktaş sevgisine.

Eskişehir ile oynuyoruz yarın(bugün). Bugün fenerbahçe ve galatasarayın Ankara'dan golsüz beraberliklerle dönmesi endişelendirdi açıkçası beni. Zira sağolsun takımımızın en büyük hastalıklarından birisi, kendinden önce oynayıp puan kaybeden diğer iki büyüğün ardından onlara uyup puan kaybetmesi. İnşallah doğru düzgün oynayıp yarın her zamankinden çok daha güzel olacak stad atmosferinde, Kadıköy'deki derbi öncesi keyiflerimizi kaçırmak yerine ikiye üçe katlarlar.

Şampiyon Beşiktaşım ne istersen iste benden
İstersen donatalım dört bir yanı bayraklarla
İstersen çınlatalım dört bir yanı şarkılarla
İstersen eğlenelim davullarla zurnalarla

Not: İlk ev dışı yazım. Eviyle ve bilgisayarıyla bu yazıya hayat veren İ.'e burdan selam olsun..

Senden Sonra #2

Senden sonra
Tufan
Hayallerim yıkık
Dünyam viran

'Mustafa' Üzerine

Daha önce yazmıştım bu filmi ne kadar heyecanla beklediğimi. Salondan çıktığımda çok da aradığımı bulamamıştım aslında. Ama genelde beğenmiştim yani. Daha çok sevmiştim Atamı. Daha yakındı artık bana. Zira karanlıktan korkabilen, aşık olabilen, bir şarkıdan dahi etkilenebilen, hüzünlenip ağlayabilen bir insanmış o da. Benim gibi yani.

Sonrada yapılan yorumları okuduğumda ‘Allah allah ben mi yanlış filme gittim acaba’ dedim. Eleştirilen kısımlara daha dikkatli gözle bakmak üzere filme bir daha gittim. Ama yok fikirlerim değişmedi. Hatta filmden daha çok ayrıntı bekleyen ben, Can Dündar adına sevindim bile. Bu kadar şeye bu kadar sert eleştri geldiyse daha değişik ayrıntılar olsa neler olacaktı acaba.

Filmde çok içki ve sigara içen içkici biri olarak gösteriliyormuş. Arkadaş ilkokul 3 den beri biliyoruz ki bu insan sirozdan ölmüş. Sirozun nedenlerini bilmiyodun heralde bugüne kadar.

Savaşlara çok az yer verilmiş. Başından beri üstüne basa basa belirtiyor adam, bu filmde Atatürk’ün insani yönüne ön plana çıkaracağız diye. Savaş izlemek istiyosan Kurtuluş'u, Cumhuriyet'i izliyeceksin.

Filmde bir diktatör gibi gösteriliyormuş hatta diktatör denmiş. Arkadaşım insanlar kıçı kırık üç-beş kişilik gruplarında bile karar alamaz hale gelince biri çıkar, sazı eline alıp böyle böyle yapıyoruz der. Verilen kararlar dil değişikliği, yönetim değişikliği, kıyafet değişikliği gibi ağır önemli konularken, dönemin şartları ve halkın vizyonu göz önüne alındığında tabii ki Atatürk gibi bir liderin sazı eline alıp böyle böyle deyip gerekli gördüğü değişiklikleri keskin bir şekilde bir anda değiştirmesi lazım. Bu değişikleri seneler önce kafasına koyup yaverine not aldırması da onun ileri görüşlülüğünün başka bir kanıtı ayrıca. Bütün bunları -diktatörlük rejiminin aksine- kendi için değil de milleti ve onların geleceği için yaparken sen çıkıpta filmde diktatör gibi gösterilmiş hatta dillendirilmiş diyorsan yuh derim. Kaldı ki filmde geçen diktatör kelimesi fransız bir gazeteye ait.

Filmde bir çok kadın geçiyormuşta, savaşta bile aşk mektupları yazabilecek kadar kadın düşkünü olarak gösteriliyormuş. O da insan, o da erkek arkadaşım. Hisleri, duyguları var, sevecek aşık olacak. Hatta şahsi düşüncem odur ki, bu duyguları onu daha da güzelleştiren ayrıntılar. Mektup meselesine ise Can Dündar’ın kendi cevabını vermek istiyorum:

“ ‘Askerlerimin hususi inançları çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini çok kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün ya gazi veya şehit olmak. Bu sonuncusu nedir bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek. Orada Allah'ın en güzel kadınları hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar. Yüce saadet..’

Sorarım size bu mektubun neresi aşk mektubu? ”

Film çekilirken Atatürk'ün manevi kızına danışılmaması art niyetten başka bir şey olamazmış. Her daim yanlarında bulunan yaverlerinin, hizmetlilerin hatıralarımı daha çok gerçeği yansıtır yoksa Atatürk öldüğünde 6 -yazıyla altı- yaşında olan manevi kızının hatıralarımı?

Bi de şöyle diyorlar. Atatürk'ü karalamak isteyen yobazlar, Atatürk düşmanları bu filmi pekala kullanabilirlermiş. Bu film yapılmadan önce karalamak isteyen yine bir şeyler sallayıp, atıp tutup karalamıyormuydu sanki. Bu filmi izledikten sonra mı başladılar karalamaya hedef göstermeye? Evet bu insanlar tehlikeli bu ülke için. Yalnız onlar kadar tehlikeli bir tabaka daha var. Atatürk'ü kendi koydukları çerçevede sınırlayıp -belgeleriyle kanıtlansa bile- diğer bütün görüşlere karşı çıkanlar. Bu insanlar kendilerini en has Atatürkçüler diğer herkesi ise Atatürk düşmanı gibi gösterip onun üzerinden nemalanan siyaset yapan insanlar. Yobazlar ne kadar tehlikeliyse bu ülke için bu insanlar da o kadar tehlikelidir benim gözümde.

Türk milletinin liderine hangi gözle bakması gerektiğini, liderinin milletinin kendisine nasıl bakmasını istediğini, bizzat liderinin içinde bulunduğu bir anektodla aktarayım:

Cumhuriyet ilanının 10. yılı. Yurt çapında büyük etkinlikler düzenlenecek. Sokaklara afişler asılacak. Seçenekler arasından beğenilenleri Mustafa Kemal'e sunuyorlar, o hangisini seçerse onlar hazırlanacak. "En Yüce Türk Atatürk", "Atatürk. Türklerin En Yücesi" gibi afişler hazırlanmış. Mustafa Kemal'e hangisini hazırlatalım diye sorulduğunda bunları beğenmediğini, afişte şu sloganın kullanmasını istediğini söylüyor:
"Atatürk. İçimizden Biri"

Mustafa Kemal'in demek istediği, ben bu milletin içinden çıktım bunları başardım. Sizde başarabilirsiniz. He ama bahsettiğim insanlar diyecek ki Atatürk'ü küçültmek istiyorlar,bunlar Atatürk düşmanı vs.

Son olarak Atatürk dendiğinde ilk akla gelen insan olan ve bu konuda en yüksek krediye sahip olan Can Dündar'a bile ihanet gibi suçlamalar yapılıyorsa, başka biri yapmış olsa bu filmi ne yapılırdı tahmin edemiyorum doğrusu.

2008'e Açık Mektup

Sayın 2008,

İlk 5,5 ayın için askerdeydim desem yeterli olur sanırım. Yer yer güzel anlarım tabii ki oldu. Hayatı tanımam açısından yararı oldu, doğrudur. Ancak tercih edilmeyecek bir yaşam süreci olduğu aşikar. Kısacası genel olarak kötü geçen bir 5,5 ay. Sonra sivil hayata alışkanlık iki hafta sürer deyip, ikinci yarın için umutlar beslerken ilk yarını mumla aratan berbat bir yaz-sonbahar performansı. Hiç belki falan deyip skalayı genişletmeme gerek yok, kesinlikle hayatımın en kötü yazını geçirdim sayende. 5\6'ini geride bıraktım. Hiçbir sürecinde vasata dahi ulaşamadı moralim. Senden arda kalan en yoğun hisler acı ve sancı. Üstelik bana tüm bunları yaparken ciğerimi ziyadesiyle üzmen de cabası.

Son bir haftadır öyle garip his varki içimde sanki çok kötü şeyler olacak. Hissediyorum. Hala bitmediğin aklıma gelince hislerim kuvvetleniyor. Daha kötüsü bu histen, her an kötü bir haber alma hissinden artık bunalmaya başlamadım. Her ne yapcaksan son hamleni yap ve bit artık
.

2007 vermişti zaten sinyalleri ama bu kadar berbat geçebileceğini düşünmüyordum doğrusu. Yakın bir gelecekte biteceğini daima kafama vurarak, son İzmir günlerini doyasıya keyif alamadan yaşatan bir ilk yarı; İzmir’i bitirip evine dönen -çok sevdiği İstanbuluna gelmesine rağmen- sudan çıkmış balığa benzer bir bünyeyle yaşanılan ikinci yarı. Bütün bunlar birer işaretmiş ama dedim ya bu kadarını da beklemiyordum.

Hülasa seni sevmiyorum 2008, babanı da sevmezdim zaten. Çocuğundan da pek umutlu değilim..


Sancılarımla,

Senden zerre haz etmeyen aamet jr.

Change


Ve bir 'rüya' -daha- gerçekleşti. 'I have a dream' cümlesiyle belleklere kazınan, ırkının beyazlarla eşit haklara sahip olmasını savunan siyahi lider Martin Luther King'in rüyası. Çok değil bundan 40 sene önce -insan ömrü için uzun bir süre olsa da devletler ve dünya tarihi açısından kısa bir zaman dilimi- beyazlarla aynı ortama giremeyen, aynı okula gidemeyen, aynı otobüse dahi binemeyen siyahi ırkın bir temsilcisi süper güç Amerika'nın bir numaralı adamı seçildi.

Amerika'da, Türkiye'de ve bütün dünya ülkelerinde -pek de anlam veremediğim- bir sevinç var. Hadi biz severiz ezilmişin, itilmişin yanında olmayı ama bütün dünya böyle yapınca bir düşünüyor insan. Bence iki önemli nedeni var bu sevincin:
1 - Siyahi olması : Annesinin beyaz bir Amerikalı olması, yaşadığı hayat incelendiğinde elit seviyede bir yaşantısı olması ve hatta "Ben kahverengiyim" demesi dahi diğer başkanlardan en bariz farkının kısa bir süre önce ikinci sınıf sayılan bir ırktan gelmesi yani siyahi olması gerçeğini değiştirmiyor.
2- George W. Bush : 8 yılık başkanlık sürecinde yaptıklarıyla Amerikan halkı dahil herkesin nefretini kazanan bu adam; Obama'nın deri rengi ve sunduğu 'change we need' temalı propagandası kadar etkili oldu desek pek yanlış birşey söylemiş olmayız sanırım. Kim gelse böyle bir sevinç olacaktı zaten dünya çapında. Bir nevi 2002 Türkiyesi ve Ecevit vakası.

Peki Türkiye nasıl etkilencek bu işten? Seçim propagandası boyunca Türkiye hakkındaki görüş ve düşünceleri pek iç açıcı değildi doğrusu Obama'nın. Ermeni soykırımı -sözde-, Kıbrıs ve Kürt meseleleri hakkında çok tartışılacak görüşleri vardı. Fakat siyaset bilimciler Rum ve Ermeni seçmenlere yönelik bu gibi vaadlerin her seçim döneminde demokrat adaylar tarafından verildiğini fakat başkan seçildiklerinde bu vaadlerin devlet politikası gereğince rafa kaldırıldığını söylüyorlar. Bekleyip göreceğiz...

p.s : Luther King'in 'I have a dream' temalı ünlü konuşmasında öyle bir cümle var ki, yeri gelmişken değinmeden geçemiyecem.
Şöyle demiş;
"We hold these truths to be self-evident: that all men are created equal"
Meali;
"Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır."

Sessiz Melodi

Birçok oksimoron tabir duydum, kullandım ama böylesiyle de ilk defa karşılaştım. Sessiz melodi ne lan. Ama eloğlu yapmış işte.

Efenim derstesiniz, cep telefonunuz öyle bir çalsın ki siz duyun ama hocanız duymasın. Veya evde ailecek otururken sevgilinizle mesajlaşıyorsunuz. Ama anne babanız telefonun sesini duymasın istiyosunuz. Artık çözümü var. Yüklüyosunuz sessiz melodiyi, özel frekansı sayesinde belli bir yaşın üstündeki kişiler (takriben 30-35) duymuyor. İlk gördüğümde şaka sanmıştım ama denedim hakikaten duymuyorlar. Buyrun bu da linki;
http://rapidshare.com/files/52162090/sessizmelodi.mp3.html
top