Canım Ailem

Son bir aydır maç ve türevi yayınlar dışında pek televizyon izlemiyorum. İzlediğim üç-beş dizi var, onları da son zamanların modası olarak netten izliyorum. Canım ailem de bunlardan bir tanesi oldu. Sıcak, güzel kah yürek burkan kah güldüren bir dizi. İlgimi çeken hususlara gelirsek şöyle maddeleyebiliriz:

- Uğur Yücel'in performansı hakkında pek bahsetmeye gerek yok. Beklenen bir performans zira. Şöyle ağzını doldura doldura 'canum ciğerim' demesine bitiyorum desem yeridir. Ki bu kalıbın şahsım için ayrı bir önemi vardır. Böyle güzel kullanılınca da ayrı bi hoşuma gidiyor.


- Ezgi Mola, yani Feride, suratında devamlı bir gülümseme, hafif tombulluğu da tatlılığına tatlılık katıyor. Oyunculuğu da gayet başarılı. Kendi dünyasında mutlu ve umut dolu insan rolleri için biçilmiş kaftan.


- Şebnem Bozoklu, nam-ı diğer Meliha, dizinin bir numaralı yıldızı diyebilirim. Hareketleri, tavırları, konuşmaları herşeyi on numara. Hele 'Samim seni öldürürüm' demesi yok mu. Nerdeymiş bugüne kadar, bu yaşa kadar niye keşfedilmemiş bu yetenek diyordum aslında. Lakin şu an öğrendim ki 20.08.1979 doğumluymuş. Vay anasını demekten kendimi alamıyorum.


- Dizideki şahsi yıldızım -en azından ilk 4 bölüm için- İlker Aksum yani Halim. Birbirlerini seviyorlar, güzel bir ilişkileri var. Birgün birisi geliyor. İçine bir his düşüyor. Kötü şeyler olacak. Sevdiğini elinden kaçıracak. Engel olmak için bir şeyler yapması gerek. Tüm bunları o kadar güzel oynuyor, ve o kadar güzel aktarıyor ki -en azından bana- onun olduğu bölümleri ayrı bir zevkle izliyorum. Bu diziye kadar sempatiyle baktığım bir oyuncuydu artık devamlı takip edeceğim oyunculardan biri oldu.

Pelesenk

Son zamanlarda kendimle ilgili yeni bir şey farkettim. Farkettim diyorum zira yeni yapmaya başlamadım sanırım. Daha önceleri de böyle bir huyumun olduğunu düşünüyorum fakat detayları hasebiyle bir garip geldi bana olay. Olay ise şu, her sabah ağzıma bir şarkı pelesenk olmuş halde uyanıyorum. Daha yataktan kalkar kalkmaz başlıyorum bir şarkı mırıldanmaya. Gün içersinde de devam ediyorum söylemeye, ta ki aklım o günün işleriyle meşgul olana dek. Şöyle ki; sabah uyandığımda tertemiz bir hafıza, orada bir şarkı oluyor. Şarkıyı söylüyorum söylüyorum daha sonra gündelik yaşama dair bilgiler hafızamda yer etmeye başladıkça unutuyorum o şarkıyı. Bilgisayar ram'ini andıran bi mekanizma bir nevi.

Farkettikten sonra bir kaç gün olayın safhaları üstüne kafa yordum biraz. Geceleri yatarken müzik dinlerim mutlaka. Uyusam bile o biraz daha devam eder çalmaya. Ben uyurken en son dinlediklerim bilinçaltıma giriyor heralde, sabahları da o şarkılardan birini söylüyorum diye düşündüm. Fakat birkaç günlük istatistik sonucu farkettim ki sabahları dilime dolanan şarkılar arasında bırakın o gece dinlediğim bir şarkıyı belki de aylardır dinlemediğim şarkılar bile çıkabiliyor. Önceleri baya kafa patlattım nedenleri üstüne, düşündüm acaba bir özelliği var mı şarkıların diye -bilhassa son zamanda dinlemediklerim olanlarda- ama saldım artık. Hatta şu aralar yeni -ve tek- eğlencem diyebilirim. Hiçbirşey için değil sırf sabah hangi şarkıyla uyanacağım diye günlerin çabucak geçmesini istiyorum. Bunlar ise son 7 günün şarkıları:

Olmaz Olsun - Sezen AKSU -->
Kime Ne - Ajda PEKKAN -->
Everyway That I Can - Sertab ERENER -->
Allam Allam Seni Yar - Cansu KOÇ -->
Unutuldular - PİNHANİ -->
Helal Ettim Hakkımı - Sezen AKSU -->
Mazi Kalbimde Bir Yaradır - İNCESAZ -->

p.s: Pelesenk kelimesini dağarcığıma sokan biricik kardeşim M.'e bir selam çakmadan da olmaz hani. Seninle bulaşık yıkamayı bile özledim lan..

Diyalog

++ Selamunaleykum.
--- Aleykumselam.
++ Rakı var mı abi?
--- ?!?!

Çelişki

Kötü dönemlerdeyken, kendimizi iyi hissetmediğimizde, içimiz acıdığında bize değer veren en yakınımızdaki kişilerin belki inanarak belki inanmayarak söylediği moral verici, "geçecek bunlar" temalı cümlelerine aldırış etmiyoruz, burun kıvırıyoruz. Hatta bizi anlamadıklarını, bu hislerin asla geçmeyeceğini söylüyoruz. Ancak aynı olaylar sevip değer verdiğimiz kişilerin başına geldiğinde bu sefer aynı cümleleri inanarak veya inanmayarak biz söylüyoruz. Amaç aynı. Sevdiklerimize destek olmak. Onların daha fazla üzülmemesini istemek. Ama yine de düşününce bir garip geliyor insana. Hepimiz biraz ikiyüzlüyüz galiba..
Birşeyler ters gittiğinde herşey ters gitmek zorunda sanırım. Ne kursta, ne işte, ne evde kısacası hiçbiryerde işler yolunda gitmeyip, hayat berbata yakın seyredince kendime suni mutluluklar yaratmak istedim. Ama 10 yıldır oynayıp, kitabını yazdığım bilgisayar oyununda bile başarılı olamıyorum. Orda bile işler yolunda gitmeyince bu kanıya vardım. Tüm bunları düşünüp yeteri kadar daraldığımda ise suçu 2008'e atıp yılbaşına gün sayıyorum. Ne değişecekse sanki bir anda. Umut işte, fakirin ekmeği ne de olsa. Her kışın bir baharı varmış ya, bekliyoruz bakalım. Nasıl kışsa artık, kutuptayım sanki. 7 ay oldu hala bitmedi..

Hayırlı Bayramlar

Dikkat!!

Mekan; bizim ev.
Zaman; dün sabah 8.30 suları.

Abim işe gitmeye hazırlanıyor. Bizim evi bilenler için söylüyorum -deniz tarafındaki kale demicem tabiiki- holdeki aynanın karşısında son rötüşlerini yapıyor. O arada dış kapıdan anahtar sesleri geliyor. Diyor ki içinden; "Heralde dedemdir, ekmek almaktan falan geliyordur." Sesler biraz sürünce kafasını uzatıp kapıya bakma ihtiyacı hissediyor. Fakat gördüğü manzara düşündüğünden daha değişik. Karşısında dış kapıdan kafasını içeriyi süzmek amacıyla uzatmış ne idüğü belirsiz birisi. Bir anlık bir gözgöze gelme faslının ardında abimin 'noluyo lan' deyip adım atmasına zaman kalmadan eleman kaçıyor. Eleman bir dakika geç bir dakika erken gelse, evin içinde karşılaşsa bizden biriyle neler olurdu Allah bilir. Sabahın sekiz buçuğunda, milletin işe gitme saatinde bu ne yaman cesarettir pes doğrusu. Neyse ki verilmiz sadakamız varmış, kazasız belasız atlattık bu vakayı.

Son zamanlarda babam her fırsatta tembihlerdi, 'evde olsanız da kapıları kilitleyin' diye. Ben ise sallamazdım pek, 'gündüz gündüz hırsız mı gelirmiş' diye. Demek ki geliyormuş, o kadar karartmışlar artık gözlerini. Demek ki babaların bir bildiği varmış..

Kapılar mı? Son raddesine kadar kilitli.. Bakkala giderken bile evden çıkmak bir dakkamızı alıyor. :)

Z Raporu - Kasım'08

  • Kursta web'e geçtik. Emareleri yakında bu blogda.
  • Anne-babayı hacca gönderdik. Kutsal topraklardan dua isteği için son tarih: 28 Aralık
  • Düzenli spora başladım. Ne kadar düzenli devam eder, muamma.
  • Hazirandan beri gitmediğim sinemaya bir gittim pir gittim: 5 film. İzmir günlerini hatırlatan bir performans.
Öncelikle fenerli arkadaşları tebrik edelim. Öyle ya da böyle üstüste 5 maç kazanmak önemli bir şey. "He he fener galatasarayı, biz feneri" muhabbetine -en azından bir süreliğine- son verdiler.

Bu sonucun baş kahramanı başrol Denizli'yle başlayayım. Kadroları bir gördük Tello, Holosko, Bobo yedek. Hadi Tello'yu anladık adam sakat. Holosko 4 haftadır sahada gezindiği halde adamı kazanmak uğruna her hafta maça onunla başlıyorsun ve geçen hafta nihayet forma girdi onu da anladık. Peki bu adam forma girmişken, fener kazanmaktan başka şansının olmadığı maça tek defansif orta sahayla çıkmışken, Kadıköy'de bu sezon Holosko gibi hızlı, defans arasına kaçan forvetlerin oynadığı Kayseri 4, Arsenal 5 atmışken Holosko niye kadroda olmaz? Neymiş taktikmiş, maçı berabere götürüp ikinci yarı sokacakmış. Fenerin zaafları belli. Defansı hızlı adamlar karşısında aciz durumda kalıyor. Geldiğinden beri nasıl oynuyorsan öyle oyna, at ilk yarı iki tane bitsin maç. Ama yok. Beşiktaşlılık karakteri var nasıl olsa. İlla biz bir kanser olacağız maçı izlerken, rahat maç izlemek haram zaten bize. Hücüm hattı böyleyken, defans tam skandal. Geldiğin anda çağdaş futbolda yeri olmayan 3'lü sistemi defansa oturttun. Öyle böyle iyi bir uyum sağladın Toraman-Zapo-Sivok üçlüsüyle. Adamlar tam alışmışken böyle önemli bir maçta aniden 4'lü defansa geçmek hangi akla hizmettir. Onuda geçtim bu dörtlünün göbeğine Zan gibi el bombasını monte etmek hangi akla mantığa sığar. Zapo-Zan ikilisinin uyum sağlayamadığını herkes gördü de bi sen mi göremedin önceki maçlarda. Yenilen ikinci golün tek sebebi Zapo-Zan uyuşmazlığı. Zapo Güiza'yı almış arkasına ofsayt olacak, Zan ofsaytı bozuyor. Sonuç; gol. Hafta içi açıklama yapıyorsun; 'Beraberlik sadece son maçta şampiyonluğu getiriyorsa iyidir' diye. Maça çıkardığın kadroya bak. Turşuları bidon bidon yedin resmen, perhiz merhiz hak getire. Bu kadroyu gören oyuncunun bilinçaltı demez mi: 'Ulan demekki beraberliğe çıkıyoruz.'

Anladık ki Denizli de egolar üstü yüce şahsiyet Terim'in futbol literatürene soktuğu hastalığına yakalanmış. Nedir o hastalık? Kamuoyunun tam aksinde bir-iki hamle yapacaksın, maçı alacaksın sonra da millet diyecek 'Çok büyük hoca ya'. Ama hesaplar uymuyor işte. Defansın hataları yapar hakem de böyle atarsa adamı -gerçi adam haklı biyerde. bugüne kadar galatasarayla fenerde çalışmış, plan yaparken hakemi hesaba katmıyor ki hiç. etse de hep lehine ediyor zaten- sen de eblek eblek sırıtırsın maçtan sonra.

Gelelim yardımcı rol Bünyamin Gezer'e. Pek de kötü yönetmedi aslında maçı. İki ofsayt golünde kararları doğru. Güiza-Zan pozisyonunda Zan hamlesini önce yaptı, ayağını önce o koydu topun önüne. Devam kararı da doğru bence, penaltı ağır bir karar olurdu. Ama Cisse'nin ilk kartında bırakın kartı faul bile tartışılır yahu. Chucky Lugano'nun Nobre'ye arkadan çelme takarak yaptığı bir faul var ki, Nobre kurtulsa -yanılmıyorsam- üçe bir gidecek Beşiktaş. Faul var ama kart yok. Faul olmaz, kart olmaz faulü görmedi dersin geçersin. Ama sen faulü verip kartı vermiyorsan insanların kafasını kurcalıyorsun ister istemez. Kısacası Cisse'yi haksız atmıştır. Bu da maçın gidişatını bariz şekilde etkilemiştir. Beşiktaş'ın 41. dk.'ya kadar maçın hakimi olduğu bir gerçek. Oyun 11-11 devam etseydi golü bulurduk. Ha bu defansla daha gol de yiyebilirdik orası ayrı. Ama "büyük ihtimal" yenilmezdik. Keşke o ihtimale hakem değilde takımlar karar verseydi.

Şimdi fenerliler diyecekki her maç ağlıyosunuz hakem diye. Yalnız şöyle bir şey var. İki senedir İnönü'de şampiyonluk maçında fenere yeniliyoruz. Aklı başında hiçbir Beşiktaşlı hakeme bahane bulmadan kabullenip tebrik ediyor fenerli arkadaşları. Ama iki senedir Kadıköy'de yenilgilerimizde hakemin bariz etkisi varsa da bunu söylemek hakkımız olsa gerek. Sahi iki senedir Kadıköy'de ev sahibi lehine yapılan hatalara, neden İnönü'de hiç rastlanmıyor acaba. Bir zahmet düşünüversin fenerli arkadaşlar üç sene önce 'Şampiyonluğun sahada kazanılmadığını öğrendik' diyen Aziz Yıldırım'ın açıklamalarının ışığında...
top