Sırayla

"İlk başta anne babamızın çocukları, sonra çocuklarımızın anne babası, daha sonra anne babamızın anne babası, en sonunda da çocuklarımızın çocukları oluruz."

Milton Greenblatt

STSL 10/11 -- 9. Hafta

Kayserispor: 1 - Beşiktaş: 0

Ortalık karıştı düzen bozuldu, yetiş ya Q7 yetiş ya Guti

UEL 10/11 -- Group Phase Day 3

Beşiktaş: 1 - Porto: 3

Sürpriz mi? Galiba değil.


STSL 10/11 -- 8. Hafta

Beşiktaş: 2 - Manisaspor: 3

Oldu mu şimdi?
Üyesi olduğum neslin en çok rastlanan sağlık sorunlarından biri hiç şüphesiz. Kendimce yaptığım küçük çaplı bir araştırmada bu dişleri sorunsuz çıkaranların oranı %5'lere dahi yaklaşamıyor. Sorunlu çıkaranların da neredeyse tamamına yakını dişlerin gömük olmasından dolayı normal bir diş çekiminden ziyade neşterli, lokal anestezili, dikişli küçük çaplı bir ameliyata(*) maruz kalıyor. Bir önceki nesilde bu kadar sorunlu olmadığı anlatılıyor yaşı büyükler tarafından. Sebebi çene yapımızın seneler geçtikçe küçülmesiymiş. Hatta bir arkadaşımın dişçisinin söylediğine göre bu evrim devam edecek ve 50-60 yıl sonra doğacak insanlarda 20 yaş dişleri artık çıkmayacak.

Durup duruken bu konudan bahsetmemden anlaşılacağı üzere sıra bana da geldi sonunda. Üç senedir ha alındı ha alınacak derken gergin bekleyiş sona erdi. Mezun olduğumdan beri belli aslında sadece birisinin çıkacağı. Altların ikisi de gömük, üsttekilerin de yine birisi gömük diğeri ise yamuk yumuk olsa da çıkmayı başarabilmiş. Ama dişçim ağrı,sızı yoksa dokunmayalım demişti. Hala da yoktu fakat artık 20'likler sadece çıkmamakla kalmayıp diğerlerinin canına kastetmeye başlayınca iki adımlık operasyonun startını verdik. İki hafta önce sol taraftan altlı üstlü alındı. 10 dikiş, 4-5 günlik şiş, ağrı, acı.. Ama sanırım arkadaşlarımın tecrübelerinden öyle tırsıp eşiği o kadar yüksek tutmuşum ki olan her şey olağan geldi. Öyle ki öbür taraftakini de bir an önce aldırmak sabırsızlanıyorum. O da ay sonuna artık.

(*) : Ben bahsederken operasyon demeyi tercih ediyorum fakat operasyonu yapan cerrah çekim,operasyon gibi alternatifler varken ısrarla ameliyat sözcüğünü kullanınca öyle yazdım.

Bobiler - Cin Ali

STSL 10/11 -- 7. Hafta

Trabzonspor: 1 - Beşiktaş: 0

"Scheisse"

Z Raporu - Eylül '10

  • Bir Ramazan'ı daha geride bıraktık. Birkaç seneye kalmaz iftardan kalkıp sahura otururuz heralde.
  • Eylül havası en sevdiğim havalardan. Ne sıcak, ne soğuk.
  • Sağlık önemli şey, şükretmek lazım her daim.

UEL 10/11 -- Group Phase Day 2

Rapid Wien: 1 - Beşiktaş: 2

2. tur yolu yarılandı

STSL 10/11 -- 6. Hafta

Beşiktaş: 2- Antalyaspor: 1

Ernst & Bobo Co-op

STSL 10/11 -- 5. Hafta

Fenerbahçe: 1 - Beşiktaş: 1

Guti Hazretleri

UEL 10/11 -- Group Phase Day 1

Beşiktaş: 1 - CSKA Sofia: 0

Fabian Ernst oley oley oley

STSL 10/11 -- 4. Hafta

Beşiktaş: 4 - Ankaragücü: 0

Tık, tık, tık

STSL 10/11 -- 3. Hafta

Kardemir Karabükspor: 1 - Beşiktaş: 4

Nobre için iftar vakti

UEL 10/11 -- Play-offs 2nd Leg

HJK Helsinki: 0 - Beşiktaş: 4

Gelsin gruplar

STSL 10/11 -- 2. Hafta

Beşiktaş: 0 - Büyükşehir Belediye: 2

Bir musibet bin nasihattan iyidir

UEL 10/11 -- Play-offs 1st Leg

Beşiktaş: 2 - HJK Helsinki: 0

Willkommen Hilbert
Ölüm nedir? Son, dönemeç ya da bizim gibilerin inandığı üzere bir başlangıç. İnsanlar üzerinde tanımları farklı olsa da acısı bir sanırım. Ve ölüm acısı başka bir şeye benzemiyormuş onu öğrendim.

Dayımı kaybettim, 4 hafta önce bugün. Yenik düştü sinsi hastalığa. Bir kere yenmeyi başarmıştı oysa ki. Ama ona sinsi diyenler boşuna takmamışlar o lakabı. Yensen bile vücuttan atamıyormuşsun meğer, saklanıyormuş sadece, bir kere girdiği vücuttan toprakla buluşana kadar çıkmıyormuş. Öğrendik.

3 yıl önce yakalandığı hastalığı 1,5 sene boyunca gördüğü tedavi sonucu 1 yıllığına yenebilmişti. Yılbaşında tekrar nüksetti. Hastaydı 7 aydır. Son 30 saatini yoğun bakımda geçirdi. Tedbir amaçlı diyorlardı doktorlar. 2 ay göğüs hastanesinde yatmıştı öncesinde. Orada daha kötü hallerini de görmüştük. Zira yoğun bakıma girerken dahi bilinci yerindeydi. Oradan çıktıysa buradan da çıkardı. Umut etmiştik. Çıkamadı. Yoğun bakımın ne demek olduğunu öğrendik.

Adı üstünde yoğun bakım olan yerden çıkamayacağını aklına bile getirmiyorsa, gözleri kapalı yatan soğuk vücudunu görünce bile inanmıyorsa öldüğüne, daha dün de böyle yatıyordu şimdi açacak gözlerini diyorsa insan, naaşını defnederken bile içinden hala "ya .." ile başlayan cümleler kuruyorsa, eve dönüş yolunda evinde sizi karşılayacağını düşünüyorsa, onu mezarlıkta bırakıp eve geldiğinde ancak idrak edebiliyorsa insan onun öldüğünü; umut etmenin sözlük karşılığı yoktur artık bende. Umut etmenin kelimelerle ifade edilemeyecek, mantık dışı bir kavram olduğunu öğrendim.

Allah sıralı ölüm versin, Allah ölümün de hayırlısını versin gibi klişelerin boş cümleler olmadığını, evlat acısı gibi koymak deyiminin dolu dolu bir manasının olduğunu, başsağlığı dilenen kederli aile olmanın gazete küpürlerinden göründüğünden çok farklı olduğunu öğrendik.

Kimine göre gençti, kimine göre yaşlı. Ama ortada bir hakikat vardı. Ne ardında orta yaşlı bir eş ve biri genç bile sayılamayacak iki kız sorumluluğu bırakmayacak kadar gençti, ne de senelerce çalışıp bir yıl kalan emekliliğinin tadına bir kaç gün de olsa varabilecek kadar yaşlı.

Acımız büyük gerçekten de. Acımızı katlayan birçok detay var. İlk kez 1. dereceden, hayatımızın içinde büyük yer kaplayan birini kaybettik. Çaresi bulunamayan illet bir hastalığa yenildik. Sırasız bir ölümdü. Ve de hayat için olmasa da, ölmek için genç sayılabilecek bir yaştaydı. Kime üzüleceğini bilemiyor insan, gidene mi kalana mı? Daha göreceği çok şeyleri olduğuna mı, kızlarına mı, annesine mi babasına mı, eşine mi kardeşlerine mi? Tek bir tesellimiz var. O da son gecesi bize konuşan doktorunun "Bu yüksek nabıza dayanması çok zor. Ya beyin damarları çatlayıp felç olacak, ya da kaybedeceğiz" açıklamasından 12 saat sonra ölüm haberinin gelmesi. Allah hakikaten de ölümün hayırlısını verdi.

Artık daha farklı olacak hayat. Kendimi bildim bileli hayatımda olan bir insan artık olmayacak, ilk defa. Ölümün ne olduğunu artık gerçekten biliyoruz. Kalitesiz bir dizide veya filmde dahi bir ölüm sahnesi izlediğimizde bir yerler cız edecek içimizde, hele bir de kanser geçiyorsa içinde. Sireni çalan bir ambulans gördüğümüzde onun kendini can havliyle sedyeye atışı gözümüzün önüne gelecek. Ne zaman Ahmet Reis dese bir aile üyesi, hatırlayacağım ki o lakabı sahibinin sesinden bir daha duyamayacağım. En basitinden biz hala dayımlara gidiyoruz diyoruz mesela, ve uzun bir süre de öyle diyeceğiz galiba.

STSL 10/11 -- 1. Hafta

Bucaspor: 0 - Beşiktaş: 1

İzmir'de güzel başlangıç

UEL 10/11 -- 3rd Qualifying Round 2nd Leg

Beşiktaş: 3 - Viktoria Plzen: 0

Inonu welcomes the king of trivela

Z Raporu - Temmuz '10

  • 2 ay çalışmanın acısı çıktı. İşe başladığım gün dükkanda çalışan abi izne çıkınca, 2 hafta iş çıkışı ek mesaiye kaldım. Sabah 9, akşam 11. Aslında 3 hafta olacaktı fakat kader izin vermedi.
  • Beşiktaş sezonu açtı. Aldığım kombine vasıtasıyla ben de tabii. Bu sene her maç İnönü'deyiz.
  • 20 Temmuz 2010. Ölümle tanıştık. Hayatımızda bu tarihten öncesi ve sonrası var artık.

UEL 10/11 -- 3rd Qualifying Round 1st Leg

Viktoria Plzen: 1 - Beşiktaş: 1

Siyah - Beyaz

UEL 10/11 -- 2nd Qualifying Round 2nd Leg

Vikingur: 0 - Beşiktaş: 4

Güle oynaya

UEL 10/11 -- 2nd Qualifying Round 1st Leg

Beşiktaş: 3 - Vikingur: 0

Vira Bismillah.

Nerede Kalmıştık?

Ortaya çıkan maddi pürüzlerin giderilmesiyle Mayıs'ın 5'inde ayrıldığım işime Temmuz'un 5'inde geri döndüm. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Z Raporu - Haziran '10

  • İlk üç haftası ev tadilatıyla geçti. Tadilat vakti yaptığım hamallıkları saymazsak işsiz geçen bir ay daha. Ay sonu gelen bir haberle şimdilik son oldu orası ayrı tabi.
  • Son haftasında İzmir'deydim. İzmir'e ziyaret bahanelerimin bu seneki zinciri ev arkadaşımın düğünüydü. 2008 askerlik sonrası tatili ve 2009 kupa finalinden sonra 2010'unu da boş geçememiş oldum böylece.
  • Bir akran ve yakın arkadaşım daha evlendi. Kesinlikle diğer düğünlerden farklı şeyler hissediyor insan. Başlangıcına, gelişmesine tanık olduğum uzun bir ilişkinin evlilikle taçlanması, gelin ile damadı izlerken istemsizce güldüğümü farketmek. Garip duygular vesselam.
  • Bir de Güney Afrika 2010 var tabii ki. Maçların seyir zevki yüksek olmasa da dünya kupasının heyecanı her zaman bir başka oluyor.

3 Sene Önce Bugün

Biri Tasarım Mı Dedi?



Diğerlerine de bakmadan geçmeyiniz. Benim favorilerim 1,2,5 ve 8. Yalnız 1 ve 8 gerçekten muazzam.

Bugün Farkettim ki...


... alışmak pek de iyi bir şey değil. Hatta kanaat getirdim ki kötü bir şey.

Tadilat Mevsimi

Ev düzenimizin içine eden iki aylık tadilat sürecinin çok şükür sonlarına gelmiş bulunuyoruz. Dış cephe kaplamasıydı, badanaydı, parke cilasıydı derken bir rahat yüzü göremedik iki aydır. Ev tamamen eski düzenine kavuşamasa da usta işleri bitti en azından. Süreçten çıkarttıklarım;

• Hamallar, ameleler fiziksel güce dayalı iş yapanlar, helal olsun onlara zor iş yaptıkları.

• Cila faslında evin birazını iki kat üste taşıdık. Ve bir hafta orada kaldık. Hiç yaşamadığımdan bilmiyormuşum ama taşınmak zor iş. Büyük eşyalar ayrı dert, kırılacak küçük eşyalar ayrı stres.

• Yıllarca aynı evde yaşayıp, bir anda farklı bir evde yaşamak da zor bir şey. Ayrı bir yerde olsa alışılır (bkz: 2003-2007) fakat çıkacağın merdiven sayısını bile bildiğin evin kapısına gelip yola devam ediyorsun ya, fena koyuyor adama.

• Tam bir internet bağımlısı olmuşum. Bir gün kendime altın vuruş yapmaktan korkuyorum.

Z Raporu - Mayıs '10

  • Ay başında işten ayrıldım. Kafa olarak bir hafta on gün rahatlasam da afakanlar basmaya başladı yavaştan.
  • İnsan okula gitmeyince, çalışmayınca kısacası düzenli bir şeyler yapmayınca gün, tarih gibi kavramlar anlamını yitiriyor. Haziranın 6'sı olmuş mesela haberim yok.
  • İşten ayrılınca kendime geldim. Gün ışığıyla yatıp, öğlen kalkıyorum. Özlemişim gece ayakta olmayı.
  • Evde tadilat var. Sokaktan geldiğin gibi eve girmek, evin içinde sabah akşam ayakkabıyla dolaşmak nasıl bir duygu onu öğrendim. Çok gereksiz, önceden anlam veremezdim. Artık onun da ötesindeyim.

Av Mevsimi

Şener Şen'le Cem Yılmaz'ı bir arada görünce heyecanlandım.

Şener Şen en sevdiğim oyunculardan biridir zaten. Pek çok repliğini ezbere bilen bir Kemal Sunal hastası olarak söylemeliyim ki, nazarımda türkiye'nin en iyi komedi sanatçısıdır. Kemal Sunal'ın en komik filmlerinin çoğunda aynı zamanda onun da isminin olması tesadüf değildir. Drama oyunculuğunu anlatmaya ise gerek dahi yok. (bkz: Eşkiya, Muhsin Bey).

Teaser ile ismine bakılırsa gerilim filmine benziyor. Cem Yılmaz'ı böyle bir rolde izlemek daha güzel olacak sanki. Merakla bekliyorum. Gel aralık gel.

Vasat


Kendisiyle tanışıklığım küçükken elime geçen kibrit kutularıyla başladı. Ne anlama geldiğine dair en ufak bir bilgim olmamasına rağmen söylemeyi çok seviyordum. Hani söylendiğinde insana haz veren kelimeler vardır ya, işte 'vasati' benim için onlardan biriydi. Daha sonra gazetelerin spor sayfalarında futbolcular hakkında yapılan "... dün vasatı aşamadı" yorumlarıyla hafızamda yer etti. O yorumlardan çıkardığım kadarıyla vasat kötü demekti.

'Vasat'ın anlamının orta, ortalama olduğunu öğrendiğimde ise iş işten geçmişti. Küçüklüğümde beynimde yer eden o kötü anlamından bir türlü sıyrılamıyordum. Kafamdaki o kötü imajını sildikten sonra fonetik anlamda da hoşuma gittiğinden ortalama, orta yerine daima 'vasat'ı kullandım. Fakat bu süre çok uzun sürmedi. Çünkü anladım ki bende önceden barındırdığı kötü imaj neredeyse herkeste vardı. 'Vasat'lı cümlelerime verilen sözlü ve bedensel mimikler gösteriyordu ki, insanlar sözlerimi yanlış anlıyorlardı. Sonradan açıklamaya çalışsam da, bana kırdığı potu düzeltmeye çalışan insan gözüyle bakıyorlardı. Bunu siz de deneyebilirsiniz. Misal birisi size cevabı ortalama olabilecek sorular sorduğunda vasat cevabını verin. Farkı görecekseniz. Hatta bunlar kendisi hakkında beğeni kaygılı sorular ise fark daha net anlaşılabilir.

Bu yüzden iddaa ediyorum ki 'vasat' Türkçe'deki en underrated* kelimedir.

* : Türkçe'den bahseden bir cümlede İngilizce kelime kullanmanın abes kaçtığının farkındayım fakat maalesef İngilizce'deki bazı kelimelerin tam manasıyla Türkçe karşılığını bulmak namümkün.

Earth Lights

Büyük hali için üstüne tıklayın

TSL 09/10 -- 34. Hafta

Bursaspor: 2 - Beşiktaş: 1

Son perde



TSL 09/10 -- 33. Hafta

Beşiktaş: 2 - Manisaspor: 0

İnönü'ye güzel veda.
Dipnot: Oradaydık.

Yine, Yeni Yeniden


Belirsizlikler sona erdi. İşten ayrıldım. Mesaiye bir süre kariyer sitelerinde devam edeceğiz.

Doğa İçin Çal #2

Doğa İçin Çal Nedir?

TSL 09/10 -- 32. Hafta

Diyarbakırspor: 1 - Beşiktaş: 3

Amaçsız bir maç, önemsiz bir 3 puan

Z Raporu - Nisan '10

  • Bu ay için seçtiğim kelime belirsizlik. Karar verilecek bir konuda bir türlü karara varılamaması çok can sıkıcı. Bir vakitten sonra insan iyi ya da kötü bir karara varılsın istiyor. Sağlık gibi hayat memat meselesi sayılabilecek olağan dışı belirsizlikler değil elbette bahsettiğim.
  • Havalar ısındı, günler uzadı. Bir kışı daha geride bıraktık. Bir de şu belirsizlikler biterse yaz moduna girecem artık.
  • Beşiktaşım da havlu attı bu ay. Hafta sonu yaz tatili öncesi vedalaşmaya gidiyoruz.


TSL 09/10 -- 31. Hafta

Beşiktaş: 2 - Sivasspor: 2

Öylesine bir maç.

Kek Idea


Kek Idea pek sevgili kuzenimiz Binnaz'ın, ki aslen kuzen eşi olmasına rağmen kısa sürede kuzenliğe yatay geçiş yapmıştır, yapımında emeğimizin de geçtiği pasta blogu. Sıkıcı ve yorucu iş hayatına ara verdiğinde aklına gelmiş bu işi yapmak. Fazla lafa da gerek yok kendisi kısaca bahsetmiş zira. Adımı verdiğiniz an elde edeceğiniz %10'luk indiriminizle beraber sizi bloga yönlendiriyorum.

Bugün Farkettim ki...


... bedenim aşırı sıcağa maruz kalınca imana geliyorum. Şartlar olağanlaşınca normale dönüyorum.

TSL 09/10 -- 30. Hafta

Fenerbahçe: 1 - Beşiktaş: 0

Suç sende değil seni hakem yapanda.

TSL 09/10 -- 29. Hafta

Beşiktaş: 0 - Trabzonspor: 0

Umutlar tükenirken..
Dipnot: Oradaydım

TSL 09/10 -- 28. Hafta

Ankaragücü: 0 - Beşiktaş: 0

Ankara'nın taşına bak

Z Raporu - Mart '10

  • İş açısından yoğun geçen bir ay daha.
  • Blogla hiç ilgilenemediğim bir ay. Maçtan başka post yok. Onlar da zamanından çok sonra, günü belli olsun diye girdiğim postlar.
  • Yoğunluğa rağmen iki günlük yorucu ve bir o kadar da zevkli bir Alanya gezisi. Şubat'ta Urfa, Mart'ta Alanya. Nisan'da bi yere gider miyiz acaba?

TSL 09/10 -- 27. Hafta

Beşiktaş: 3 - Eskişehirspor: 2

Bir yarı Siyah, bir yarı Beyaz..

TSL 09/10 -- 26. Hafta

Kasımpaşa: 2 - Beşiktaş: 2

Hiç olmadı şimdi bu

TSL 09/10 -- 25. Hafta

Denizlispor: 0 - Beşiktaş: 1

Şampiyonluk kıvılcımı çakıldı, son şampiyonluk meşalesinin yakıldığı yerde.

TSL 09/10 -- 18. Hafta

Beşiktaş: 2 - İstanbul B.B: 0

Seri başladı mı ne?

Z Raporu - Şubat '10

  • Şubatı anlatabileceğim en iyi kelime: Yoğun.
  • İş yerinde geçen ay başladığım proje tüm yoğunluğu, heyecanı ve sıkıntısıyla devam ediyor.
  • Son iki haftası dükkanda oluşan çalışan sıkıntısı nedeniyle iş sonrası part time kuruyemişçilik yaparak geçti. Son cumartesiyi de sabahtan akşama kadar ayakta beklediğim, katılımcı olarak girdiğimiz bir fuarda geçirdim. Tüm bunlar yaşanırken araya bir de günübürlik Şanlıurfa seyahati sıkıştırdığımı da ekleyeyim tabi.
  • Baktım yeterince yorulmuyorum, haftalık olağan halı saha maçlarına ek olarak 1'e 1 boyutlardaki başka bir halı sahada iki maç yapmayı da ihmal etmedim. Sahaya ilk girdiğimde kısa süreli bir şok geçirsem de alışıyor oynadıkça insan.

TSL 09/10 -- 23. Hafta

Kayserispor: 1 - Beşiktaş: 2

Seri başlasın artık

Kullanılmak İstenen Kalıplar #2

Urfa'dayken telefon çalar...

F: Yarın maç var yine. Geçen haftanın rövanşı.
A: Aynı sahada?
F: Evet.
A: Çok büyük lan orası. Yorgunum da
F: Bir şey olmaz.
A: Neyse, kaçta?
F: Belli değil daha. İbo gelir mi yine?
A: Sorarım.

---------------------------

A: İbo geçen haftanın rövanşı varmış yarın, ne diyorsun?
İ : Olur. Aynı sahada o zaman?
A: Aynen.
İ : Saat kaçta? Sizin oraya mı geleyim, geçerken alır mısınız?
A: Eeıı, İbocum şu an bir iş gezisindeyim. Detayları döndüğümde konuşuruz.
( Gülüşmeler )

TSL 09/10 -- 22. Hafta

Beşiktaş: 1 - Galatasaray: 1

Hata ve telafi

TSL 09/10 -- 21. Hafta

Gaziantepspor: 2 - Beşiktaş: 0

Hakettiğimizden azını yedik.

Ne Demiş? #4


"Meclisteki herkese sesleniyorum: MHP'nin sıralarına bir metre yaklaşan bundan sonra ne olacağını görecek."

Geçen hafta mecliste yumruk yumruğa giren iki taraftan birinin açıklaması. Mevcut siyasi liderlerimizden özürdür, üzüntü bildirimidir bunları beklemekten çoktan vazgeçtik fakat bir halt etmişsiniz olayın üstünü kapatın bari. Mantığı nedir devam ettirmenin? Bu cümleleri en son lisede duymuştum ben. Diğer taraf cuma meclis çıkışında beklerse şaşırmamalı.

Later

TSL 09/10 -- 20. Hafta

Beşiktaş: 4 - Gençlerbirliği: 1

Yıldırım Demirören yeter!

Z Raporu - Ocak '10

  • Ocak ve dolayısıyla yeni yıl sıkıntılı başlamıştı. 10. günden sonra normal seyrine döndü. Ne iyiyiz, ne kötü.
  • Sorumluluğuma verilen projede işler ciddiye bindi. İş açısından yoğunum.
  • Ayın son günü Beşiktaş'ta yeni başkan seçildi. Maalesef Demirören hala başımızda.
  • Son hafta kış İstanbul'a imzasını attı. Soğuk, fırtına, yağmur, kar ne ararsan.

TSL 09/10 -- 19. Hafta

Antalyaspor: 0 - Beşiktaş: 1

İte kaka

ZTK 09/10 -- Gün 4

Beşiktaş: 4 - Konya Şekerspor: 2

Kupaya resmi veda

Beşiktaş Taraftarı #8

Akıl alsana, akıl alsana
Ramiz Dayı'dan akıl alsana

Başkanını protestoda sınır tanımayan taraftar son ayların tv fenomeni Ezel'i de es geçmiyor.

Diyalog

Genç dükkana girer. Televizyonda gördüğü ve bahis oynadığı yüzünden belli olan maça dair sorular sorar.

++ Dakika kaç abi?
--- 70.
++ Kaç kaç?
--- 0 - 0
++ İlk yarı kaç kaç bitti?
--- ?!?!

ZTK 09/10 -- Gün 3

İstanbul B.B: 1 - Beşiktaş: 0

Kupaya matematiksel veda

Konak Pier Bitmiştir

Ben demiyorum, hala İzmir'de yaşayan bir İzmirli söylüyor.


Peki ben ne diyorum?
Ah Konak Pier biliyor, bir devir muhteşemdik.

ZTK 09/10 -- Gün 2

Beşiktaş: 1 - Kasımpaşa: 3

Harakiri

Bugün Farkettim ki...


... haddinden fazla devrik cümle kuruyorum yazı yazarken. Bazıları artistik olsun diye yaptığımı düşünebilir. Alakası yok.
Valla bak lan. Yeni farkettim. Bundan sonra daha çok dikkat edeceğim.

2010'a Dair

Yeni yıl umuttur her zaman. Hele de bitirdiğiniz senenin kötü geçtiğine inanıyorsanız, daha bir umutla sarılırsınız yeni yıla. Bazen düşününce saçma geliyor aslında bana. Değişen altı üstü bir rakam. Gerisi 30 günde 1 tekrarladığımız bir olay zaten. Ocak ayının özelliği nedir yani? Niye bir ağustos bir eylül girerken bu kadar dellenmiyoruz da ocak gelince 'olum bu sefer değişik olacak lan' triplerine giriyoruz?

Neyse efenim enteresan düşünce modunu kapatıp normal insan moduna dönersem, benim de beklentilerim var elbet yeni yıldan. Mezuniyet sonrası düşülen boşluktu, meslek seçimiydi, askerlikti, kişisel sorunlardı derken birçok musibetle uğraştığım 2008'i kafadan hayatımın en lanet yılı ilan ettim zaten. Hayatımın en muhteşem 4 yılından sonra bir nevi gerileme dönemiydi. Sonrasında gelen 2009'da oturdu bazı şeyler. Boşlukları doldurdum en azından, bir meslek seçip bir yol çizdim kendime. Sonlara doğru ilk kariyer adımımı attım. Diğer sorunlar da geride kaldı. Tamamen olumlu şeyler olmasa da olumsuz şeyler azalmıştı en azından 2009'da. Ona da duraklama dönemi desem yanlış olmaz hani. Sıra gelmiş 2010'a. E madem gerilemeydi, yükselmeydi derken Osmanlı'nın yürüdüğü yolu tersten yürüyorum, bu yıl da yükselme devrine girer miyim diye hayaller kuruyor tabi insan. Hele 2011'e dair üniversite yıllarından beri yarı şaka yarı ciddi planlar kuruyorsa kendi kafasında, arefesi 2010'a daha büyük anlamlar yüklüyor. Nedendir bilmiyorum ama his, kuvvet, taşımak kelimeleriyle anlamlı cümleler kurasım geliyor bu yıla. Bir değişik geçecek bu yıl. Yaşanmamış şeyler yaşanacak, bir şeyler eskisi gibi olmayacak. İnanıyorum. Ya da inanmak istiyorum. Ama şurası kesin ki ilk defa bir yıla karşı böyle hisler taşıyorum. Hadi hayırlısı...

...........
Ne güzel düşüncelerim, ne olumlu hislerim vardı halbuki.
Alttaki postta boşuna kurmadım bu cümleyi. 3 hafta önceki aamet'in yazdığı bir yazı üstteki. Şimdi o hislerden eser yok. Kafam karışık, beynim allak bullak. Canım sıkkın, karamsarım, dertliyim.

Ama özellikle son iki yılda öğrendiğim bir şeyler var bu hayattan. Kendini dünyanın en büyük dertlere haiz kişisi olarak görebilir insan. İnsanlar ona bir şeyler öğütlediğinde, yardım etmek isteğiyle cümleler kurduğunda 'tamam' derken dışından, 'sen ne anlarsın ki benim derdimden' diyebilir içinden. Öyle ya o en dertli kişidir hayattaki. Başkaları bırak çözmeyi anlayamaz bile o derdi. Biraz çevresine baksa görecek halbuki. Ne dertler var. Kendininkine dert demekten utandıracak dertler.

İşte o iki yıl zarfında farkında olmayı öğrendim. Kendini yine dünyanın en dertli adamı gibi hissedeceksin. Yine milletin dediklerini sallamayacaksın. Onların seni anlamayacağından dem vurup içine kapanacaksın. Ama bunların ilelebet sürmeyeceğinin, bir gün bunların biteceğinin farkında olacaksın. Evet şu an bir ay önce baktığım kadar güzel bakamıyorum yarına. Evet şu anda iyi hissedecek gücüm yok. Ama olacak. Bazen hızlı bazen yavaş geçen zamanın yavaş ilerleyen dilimlerindeyim sadece. Bekliyorum onun için. O gücün geleceği günü bekliyorum. Belki yarını, belki bir hafta sonrasını, belki de bir sonraki ayı.

Z Raporu - Aralık '09

  • O kadar da kötü başlamadıydı aslında. Ne olduysa ikinci yarısında oldu. Tam düz ovaya çıktık derken bir anda toz bulutları sardı etrafımı. Hiçbir şeyi net göremiyorum. Bir çok soru var aklımda. Hepsi cevapsız. Bazılarına cevap bulur gibi oluyorum. Bulduklarım canımı acıtıyor. Vazgeçiyorum.
  • İki haftadır ruh halimi anlatan iki kelime var. Dengesizlik ve can sıkıntısı. Yeni yıla da böyle girdim. Nasıl girersen öyle gider geyiğine inanmamak için temenniden öte hisler beslediğim ilk yıl 2010. Ne güzel düşüncelerim, ne olumlu hislerim vardı halbuki.
  • İki haftadır post olmamasının, raporun 4'üne kalmasının tek sebebi de bu halim. Rapor dedim de tüylerim dikildi yine. Bu aralar en nefret ettiğim kelime kendisi.
  • Beşiktaş mı? Süper geçti dediğim kasımda puan kaybetmeyen de onlar, felaket dediğim aralıkta galibiyet alamayan da onlar. Kalpten bağlanmışız. Tescillendi.
top