Ölüme Ağlamak Yakışır

Ölüm nedir? Son, dönemeç ya da bizim gibilerin inandığı üzere bir başlangıç. İnsanlar üzerinde tanımları farklı olsa da acısı bir sanırım. Ve ölüm acısı başka bir şeye benzemiyormuş onu öğrendim.

Dayımı kaybettim, 4 hafta önce bugün. Yenik düştü sinsi hastalığa. Bir kere yenmeyi başarmıştı oysa ki. Ama ona sinsi diyenler boşuna takmamışlar o lakabı. Yensen bile vücuttan atamıyormuşsun meğer, saklanıyormuş sadece, bir kere girdiği vücuttan toprakla buluşana kadar çıkmıyormuş. Öğrendik.

3 yıl önce yakalandığı hastalığı 1,5 sene boyunca gördüğü tedavi sonucu 1 yıllığına yenebilmişti. Yılbaşında tekrar nüksetti. Hastaydı 7 aydır. Son 30 saatini yoğun bakımda geçirdi. Tedbir amaçlı diyorlardı doktorlar. 2 ay göğüs hastanesinde yatmıştı öncesinde. Orada daha kötü hallerini de görmüştük. Zira yoğun bakıma girerken dahi bilinci yerindeydi. Oradan çıktıysa buradan da çıkardı. Umut etmiştik. Çıkamadı. Yoğun bakımın ne demek olduğunu öğrendik.

Adı üstünde yoğun bakım olan yerden çıkamayacağını aklına bile getirmiyorsa, gözleri kapalı yatan soğuk vücudunu görünce bile inanmıyorsa öldüğüne, daha dün de böyle yatıyordu şimdi açacak gözlerini diyorsa insan, naaşını defnederken bile içinden hala "ya .." ile başlayan cümleler kuruyorsa, eve dönüş yolunda evinde sizi karşılayacağını düşünüyorsa, onu mezarlıkta bırakıp eve geldiğinde ancak idrak edebiliyorsa insan onun öldüğünü; umut etmenin sözlük karşılığı yoktur artık bende. Umut etmenin kelimelerle ifade edilemeyecek, mantık dışı bir kavram olduğunu öğrendim.

Allah sıralı ölüm versin, Allah ölümün de hayırlısını versin gibi klişelerin boş cümleler olmadığını, evlat acısı gibi koymak deyiminin dolu dolu bir manasının olduğunu, başsağlığı dilenen kederli aile olmanın gazete küpürlerinden göründüğünden çok farklı olduğunu öğrendik.

Kimine göre gençti, kimine göre yaşlı. Ama ortada bir hakikat vardı. Ne ardında orta yaşlı bir eş ve biri genç bile sayılamayacak iki kız sorumluluğu bırakmayacak kadar gençti, ne de senelerce çalışıp bir yıl kalan emekliliğinin tadına bir kaç gün de olsa varabilecek kadar yaşlı.

Acımız büyük gerçekten de. Acımızı katlayan birçok detay var. İlk kez 1. dereceden, hayatımızın içinde büyük yer kaplayan birini kaybettik. Çaresi bulunamayan illet bir hastalığa yenildik. Sırasız bir ölümdü. Ve de hayat için olmasa da, ölmek için genç sayılabilecek bir yaştaydı. Kime üzüleceğini bilemiyor insan, gidene mi kalana mı? Daha göreceği çok şeyleri olduğuna mı, kızlarına mı, annesine mi babasına mı, eşine mi kardeşlerine mi? Tek bir tesellimiz var. O da son gecesi bize konuşan doktorunun "Bu yüksek nabıza dayanması çok zor. Ya beyin damarları çatlayıp felç olacak, ya da kaybedeceğiz" açıklamasından 12 saat sonra ölüm haberinin gelmesi. Allah hakikaten de ölümün hayırlısını verdi.

Artık daha farklı olacak hayat. Kendimi bildim bileli hayatımda olan bir insan artık olmayacak, ilk defa. Ölümün ne olduğunu artık gerçekten biliyoruz. Kalitesiz bir dizide veya filmde dahi bir ölüm sahnesi izlediğimizde bir yerler cız edecek içimizde, hele bir de kanser geçiyorsa içinde. Sireni çalan bir ambulans gördüğümüzde onun kendini can havliyle sedyeye atışı gözümüzün önüne gelecek. Ne zaman Ahmet Reis dese bir aile üyesi, hatırlayacağım ki o lakabı sahibinin sesinden bir daha duyamayacağım. En basitinden biz hala dayımlara gidiyoruz diyoruz mesela, ve uzun bir süre de öyle diyeceğiz galiba.

2 bıdı bıdı:

Unknown dedi ki...

Allah sabır versin. ailene, sana, geride kalanlarına...

aamet jr. dedi ki...

Amin, sağolasın.

top