Vaka-i One Minutes


Tarihe "vaka-i one minutes" diye geçmesi muhtemel olayı anlatmaya gerek yok, zaten herkesin malumu. Direk yoruma geçeyim ben.

Öncelikle, yorumlarımızı kişilere göre değil de olaylara göre değerlendirmeyi ne zaman öğreneceğiz çok merak ediyorum. Aynı düşüncede olmadığımız insanların her hareketini kötüleyeceğiz diye bir kanun yok ki veyahut desteklediğimiz insanların herşeyini kayıtsız şartsız destekleyeceğiz diye bir kanun. Vaka sonrası iki kitle ziyadesiyle göze çarpıyor:
  • Diplomasinin d'sinden haber yok başbakanın, sen diye hitap edilir mi, rezil etti ülkeyi diyenler.
  • Aslan başbakan ne ayar verdi ama Peres'e, işte böyle olmalıyız diyip gecenin köründe havaalanına! karşılamaya gidenler.
Eminm ki, Erdoğan Peres'in o rahatsız edici -elini kullanarak, yer yer sesini yükselterek- konuşmasından sonra hiçbirşey söylemeden panelden ayrılsaydı aynı gruplar şöyle yorum getirecekti.
  • Adamın bir dövmediği kaldı, sus pus oturdu orada.
  • Bakkal yönetmiyor o, koskoca başbakan. Sakin olmalı.
Şart heralde ya tamamen eleştirip ya da tamamen övmek. Dünkü vakanın aktörü Erdoğan değil de Baykal olsaydı yine aynı söylemler yine aynı iki grup tarafından sölenecekti. Tek fark bugün destekleyenlerin eleştiren, eleştirenlerin ise destekçi olması olacaktı. Özellikle 2002 seçiminden sonra oluşan bu Amerika vari -Cumhuriyetciler vs. Demokratlar- kutuplaşma bence hayra alamet değil.

Geleyim şahsi yorumuma. Bir kere, "Bir cumhurbaşkanına sen diyemez, diplomasiden haberi yok" diyenler eleştirlerinde haksız değiller lakin aynı eleştiriyi Peres'in kounşmasındaki tavırları ve eliyle koluyla bir başbakanı susturmaya çalışan moderatörün tavırlarına göstermeyince samimiyetlerini yitiriyorlar. Amaçlarının üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğu anlaşılıyor.


Bence o rahatsız edici konuşmadan sonra başbakanın bir cevap vermesi gerekiyordu. Aslında iyi de başladı konuşmasına -kendinden beklemediğim- sakin bir şekilde. Ama kulağına içerden bitir şu konuşmayı denmesi kuvvetle muhtemel olan moderatör müdahele etmeye başladıktan sonra yine kontrolden çıktı başbakan ve o bilindik tavrı çıktı ortaya. Keşke daha sakin kalabilseydi. Daha etkili olabilirdi. İyi başladı fakat iyi bitiremedi. Konuşmadan sonra basın toplantısında tepkisinin Peres'e değil moderatöre olduğunu söyleyip geri adımını -yine- attı. Ama Erdoğan'ın stili bu. İki adım ileri atıyor. Sonra bir adım geri. Sonuç olarak bir adım ileri atmış oluyor. Yine de İsrail'e herkesin söyleyip isteyipte kimsenin söyleyemediği "Siz katilsiniz" cümlesini söylemek her yiğidin harcı değildir.


Başbakan diyor ki, Gazze'de insanlık ayıbı var. Doğru. Buna sessiz kalamam, kalamayız diyor. Doğru. Bu haklı sebebine dayanarak daha güçlü ülkelerin, kendi binalarını bombalamasına rağmen Birleşmiş Milletlerin çıt çıkaramadığı İsrail'e kafa tutuyor. İyi güzel de insana sormazlar mı, madem insanlığı, masum çocukları bu kadar düşünüyordun da, yanıbaşında daha üç sene önce Irak'daki katliamda aklın neredeydi. Oradaki masum çocuklar ölürken, kendi kökenin Türkmenler yerlerinden yurtlarından edilirken nerdeydin?
Öyle durup durup seçimlere iki ay kala konuşunca biraz eğreti duruyo açıkcası.

Hülasa Başbakan'ın dünkü davranışı ne siyahtır, ne de beyaz. Gridir. Konu özellikle dış politikaysa eğer siyaset gözlüklerini çıkarıp öyle düşünüp eleştirmemiz gerekir. Niyetimizin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu sürece başımızda kim olursa olsun boyumuz ne uzalır ne de kısalır zannımca.

0 bıdı bıdı:

top